Ben insan hakları üzerine yazılar yazıp kelimeleri adeta cımbızla çekip ince ince dizmeye çalışırken istiridye içinde büyülü bir inci gibi küçük minik ve bir ajanda gözlerimi aldı.
Geçen sene inanç konusunu ele alıp İLLALLAH ! adı altında ajanda çıkaran Metis Yayınları bu sene Irkçılığa Ayrımcılığa ve Nefret suçlarına Karşı konusunu ele almış.
Hayır elbette anlaşmadık işin aslı tam yanına rast geldi eh ben de manzara koydum. Dolayısıyla çok mutlu oldum hem seçtikleri konuya hem de zamanlamasına…
Öyle ya tam da bu konulara eğilip üstelik bu konu hakkında iki yazı yazmışken akabinde 2011 ajandasında bunu görmek ödül gibi geldi bana. Bu konuları kendime dert edinmekte haklıymışım demek ki dedim.
Ajandada yer alan önemli belirlemelerden biri ırkçılığın süreç içinde farklılıklar gösterdiği; değişimin asıl kaynağı ise kapitalizmin gelişimi yönünde.
Buna göre önceden ?biyolojik? özelliklere vurgu yapan biyolojik ırkçılık yaygınken,günümüzde göçmenler ve mültecilere yönelik ?kültürel? özelliklere vurgu yapan kültürel ırkçılık egemenlikler söz konusu ki çok iyi bir saptama bu bence,ben de yüzde yüz katılıyorum. -Devamı »
Yazar: Hülya Yalım - Kategori: Kitap - 15 Yorum - Tarih: Aralık 31, 2010 7:59 pm
Sevgili hocam, Betül Çotuksöken?in İnsan Hakları ve Felsefe adlı kitabını incelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.
AYIRIMCILIK, insan haklarını korumanın önündeki en büyük engellerden biridir demiştik. Ayırımcılık tarihte 1215 Manga Carta gibi kırılma noktaları yaşasa da; ,günümüzde de en temel insan sorunlarından biri olmaya devam etmektedir diyen Çotuksöken?e göre;
Eylemin davranışın taşıyıcısı bireydir, kişidir, bu nedenle hakların korunmasında genel çerçeveyi her tek bireyi kişiyi yetiştiren biçimlendiren genel toplumsal/kamusal yapı olmakla birlikte son noktada eyleyen tüm ilişkileri kavramları değerleri dil durumuyla bireydir/kişidir.
Hemen belirtelim Betül Çotuksöken , bireyin değer yaratmasıyla kişi, kamusal/hukuksal ilişkiler ortamına girmesiyle de yurttaş olduğunu belirtir.
Ona göre; tüm tutum ve davranışları toplumla kamuyla bağlantılı olduğuna göre toplum ve ayrıca kamu bireyi/kişiyi/yurttaşı kuşatan çevreler/çerçeveler olduğuna göre önünde sonunda özellikle hukuk yoğunluklu düzenin hakların korunmasında ne denli ağırlıklı bir sorumluluğun olduğu açıktır.
-Devamı »
Belirsiz bir zamanda yaşamımızı sürdürüyoruz. Eylemlerimizi her zaman olayların seyrine göre düzenlememiz imkansızdır. Fakat bu zamanın gerisinde durmak da ne kadar mümkün olabilir?
Dünyanın üstün bir anlamı yoksa da, bir şeyin anlamı vardır: İNSAN.
Çünkü anlam bulunmasını zorunlu kılan tek varlık insandır. Bu dünya en azından insanın gerçeğini taşımaktadır. İnsanın görevi de yazgının karşısında dünyaya akılsal gerekçelerini vermektir.
Yaşam karşısında düşünceyi kurtarmak istiyorsak düşünceyle birlikte eylemlerimizi de kurtarmamız gerekir.
Kant?ın dediği gibi “doğa hiçbir şeyi boşuna yapmaz araçlarını kullanırken de tutumsuz değildir. Doğa insana akıl ve buna dayanan istenç özgürlüğü vermiştir; bu da doğanın amacı için açık bir imdir”.
Buna göre insanı içgüdünün yönetmemesi onun her şeyini kendinden çıkarması gerekir; yiyeceğini giyeceğini kendini korumanın yollarını buluşu (doğa aslana pençe, boğaya boynuz vermiştir, insana ise yalnız el vermiştir). -Devamı »