Zaman: Seyyar tapınakların,aromalı duaların
harmanlandığı bir yazda…
Gerekçe : Borç
Keşide yeri : Ramazan
Tarih : 30 gün
Kime : Hamiline
Tutar : Oruç
Banka : Dünya
İmza : İnsan
Ceza : Ahirette cehennem,dünyada dışlanma (dövülme hatta ölme) -Devamı »
Hayat yaşam üzerinde baskı kurduğunda insan bu baskıyı karşılamak adına kendi içindeki anlamsızlıkları yok etmeye ve yeni anlamlar keşfetmeye yönelir. Bu baskıya göğüs gerebilmenin yolu değişebildiği gibi, biri diğerine baskın da gelebilir.
İşte İradesine Tapan ile Baykuş, bu anlamsızlıklardan kurtulup yeni anlamlara ulaşmak için aynı yolda, ayrı yerde dururlar.
Baykuş kanatlıdır, hafiftir, AVCIDIR. Gagası havada gevezelik eder. Düşünce avına çıkan zihinde serüvenler geliştiren kaşiftir; üstelik her zaman da her şeye muhaliftir. İradesine Tapan ise ağırdır, mağrurdur, gururludur. Her an kandırılmaya müsait gibi duran bir AVDIR. Teskin etme yeteneğine rağmen kendisi hüzne tabidir. Bu erdemin boğa güreşçisinin masumluğu, kuyruklu bir tarihtir.
Biri gücünü geceden alır, diğeri gündüzden.
Biri gücünü DİL?den alır diğeri DİN?den?
-Devamı »
Adı yerküre olan gezegenden dünyaya ineli birkaç gün oluyor. Neyse ki bu gezegende de yerçekimi kanunu olduğundan dünyaya tekrar ayak bastığımda zorluk çekmedim. Bu Anakara’da gezinti yaparken şair filozofları ile bilge gezginler arasında zaman kavramını yitirmiş olabilirim yine de. Belki de “geçmiş, şimdi , gelecek bir yanılsamadır.”
Aslında şairler öldürülmeseler bu yerkürede Einstain olmadığından mıdır bilinmez zamanın vazgeçilmez olduğuna pekiala inanmayabilir insan.
Bir zaman hırsızı şairle ışıkhızıyla değil sözcükleri takip ede ede gittim bu gezegene. Zira bu yerküreye gitmek için herhangi bir vasıtaya binmek gerekmiyor, öyle astronomik ücret vermek yerine sadece Murathan Mungan ‘ın değişiyle otuz yılın hatırına ilk yüz sayfayı okumak yeterli hepsi bu kadar.
Akıl asıl kendine oyun oynamaya başladığında tehlikeli olmaya başlar diyen Murathan Mungan ‘nın Şarin Romanı adlı yazdığı son kitaptan söz ediyorum. Mungan belli ki bu oyunu sadece kendisiyle değil okuruyla da oynuyor.
“Gerçek dediğin inandıklarımızdan yapılır zamanla… Yerküre varolduğu için değil biz inandığımız için var.”
Ayşe Arman ‘ın kitap hakkındaki müthiş kurgulu, sürprizli, oyuncaklı, bulmacalı sözlerini doğrulayan sözler bunlar. -Devamı »
Yazar: Hülya Yalım - Kategori: Kitap - 8 Yorum - Tarih: Mayıs 31, 2011 3:47 pm
Geşmişiyle övünenleri ayıplar dururdum bir zamanlar… Yeni bir şey üretemeyen, geçmişine sığınmak yerine sessizliği tercih etmesi gerekir gerekmesine de, böyle bir erdemi göstermek her zaman mümkün olmuyor yazık ki.
Bunun çeşitli sebepleri var elbette… Mesela kendinize durumu kabül ettirebilseniz bile, yazı yazman konusunda tazyikli bir baskı görme ihtimaliniz yüksek. Siz sussanız bile susturmuyorlar işte.
Ayrıca öylesine yazdığınız bir konu inanılmaz beğeni toplayıp, sizi de şaşırtabiliyorken; aksine, emek verip, geceyi gündüze katıp uğruna bir kaç kitap karıştırıp, onlarca makale okuyup yazdığınız yazı hiçbir etki yaratmayabiliyor pekiala.
Başka bir sorun da günceli yakalamak adına yaşanıyor bazen de. Sizi zor ve anlaşılmaz olmakla, felsefe yapıp, edebiyat parçalamakla suçlayabiliyorlar mesela. Dile getirilmese, bile içten içe hissettirmek adına ufak tefek girişimleri mazur göreceksiniz artık.
Diğer taraftan güncelle ilgili yazıyı zamanında yayına açmassanız bir anda “olmamış” deyip vazgeçebiliyorsunuz.
Yok eğer “yayınlayayım” derseniz, yayına açtığınızın çok değil ertesi günü “aceleye gelmiş yazı olmamış” diyorsunuz kendi kendinize ama yazıyı yayından çekmeyi de zul görüyorsunuz bir şekilde işte.
Yazıya konu bulmak da cabası.
En çok da açık yazayım derken, açıklar verdiğiniz yazılarda ele veriyorsunuz kendinizi… -Devamı »
Dolu dizgin mi yoksa, ağır çekim bir zaman mıydı bilinmez; arafta kaldığım,kendime katlanamadığım bir anda başladı yazı yazma serüvenim. Üniversite son sınıf güz döneminde, okuldan arkadaşım Hale ‘yle küçük sempatik bir pastane açmak istemiş, ailelerimizin katkısıyla bunu kısa süre içinde gerçekleştirmiştik.
Öyle imalatla uğraşacak falan değildik.Birkaç ünlü firmayla kısa süre içinde anlaştıktan sonra, bize sadece bu marka olmuş tatları sunmak kalacaktı.Gelin görün ki kazın ayağı hiç de öyle olmadı çünkü, ticaret bize göre değildi , serde filozof olmak bir yana, içimizdeki okuma aşkı bir türlü sönmüyordu.
Dolayısıyla önce Hale “ben yüksek lisans yapacağım” dedi ve gitti. Ben ise şaşkın ördek gibiydim. Ait hissetmediğim bu işyerinden kendimi bir yerlere konumlandırmaya çalışıyorken, bir sabah genç biri başıyla selam vererek içeri girdi. Elindeki gazetelerden birini masama sessizce bırakıp gitmek istedi.
İzin vermeyince sinirlendi ama belli etmemeye çalıştı. Nedenini öğrenmek isteyince, “gazetedeki yazarlar hem kötü yazıyor, hem de yanlış bilgilendiriyor” der demez bu genç çocuğun gözlerinin parladığını görünce şaşırdım kaldım. Çok sonra anladım gazete dağıtan gencin sevincinin sebebi meğer yazıları okuduğumu söylemem imiş.
Söyleyip söylememek arasında kararsız, ” o halde siz bize yazın” dedi. Aslında elimde birkaç yazı vardı Betül Hocanın(Çotuksöken) öğüdünü dinlemiş; okuduğum kitaplarla, yaşadığım olaylarla ilgili birşeyler karalamıştım ama bu yazıları henüz birileriyle paylaşma fikrinden çok uzaktım. -Devamı »