Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

 

seçim kahramanları

İktidar sevdasıyla  yürütülen tutarsız yaklaşımlarla gittikçe siyasetten soğuduğumuz bir dönemde,açıklanan aday adayları arasında her şeyden önce insanlığına kefil olunacak adayların isimlerini görmek ne kadar mutluluk verici.

Malum İstanbul Türkiye seçimlerin genel prototipini oluşturduğundan, buradaki aday adayları açıklandıkça siyasi partiler hamlelerini oluşturmakta gecikmiyorlar fakat kamuoyunu heyecanlandıran birkaç aday her zaman ön plana çıkıyor.

İtiraf edeyim ismi zikredilen adaylar arasında beni en çok, büyükşehir belediye başkan  aday adayı Sırrı Süreyya Önder ile,Fatih belediye başkan  aday adayı İlhan Dabakoğlu’nun adları umutlandırdı.

Sırrı Süreyya Önder’in adaylığını duyduğum ilk anda “Guguk Kuşu” filmindeki Jack Nicholson’nun canlandırdığı  McMurphy karakterine benzettim . Hani taştan yapılmış bir  çeşmeyi topraktan ayırıp taşıma girişimde bulunan ve başaramayınca da “en azından denedim” diyen  McMurphy’ye.

Bu yüzden Önder’in kazanıp kazanmaması çok önemli değil, denemesi bile bana çok anlamlı geliyor.

İlhan Dabakoğlu’nun Fatih belediye başkan aday adaylığını Cumhur Amca’yla paylaştığımda,yıllar önce Siirt’te belediye başkan yardımcılığı yaptığı dönemde verdiği hizmetten dolayı halkın sevgi ve saygısını kazanan Dabakoğlu’na Cumhur Amca tarafından    “Kasabanın Sırrı” filminde  Anthony Quin’nin canladırdığı İtalo Bombolini  ismi  verildiğini bu vesileyle öğrendiğimde gerçekten çok şaşırdım.

Bambolini verdiği mücadele ile bir kasabayı kaostan çıkarıp, hiç öyle beklentisi   yokken halkın kahramanı oluyor aslında.

-Devamı »

 

alayına oran halayına ritmRitm  duygusunun insana hayli farklılık kazandırdığını zamanla öğreniyor insan.

Hiçbir enstrüman çalmadan sadece müzik kulağına sahip olmak bile kişiye hayli  ayrıcalık katar gerçekten. Öyle zamanla öğrenilebilecek bir yetenek de değil bu üstelik.

“Müzik kulağı” olan birini çalınan bir parçaya elleriyle tutturduğu tempodan bile anlamak mümkünmüş, düşünsenize?

Doğuştan gelen bu yeteneği bir insanın bebekliğinden gözlemleyebilirmişiz pekâlâ. Sadece aynı senenin  çocuklarının aynı melodiye verdikleri tepkilere bakılması bile yeterliymiş bunu anlamaya.

Birçok matematik kuramı notalar üzerinden hareketle oluşturulduğu gibi aynı zamanda hemen bütün matematik kuramcılarının müzikle ilgilenmesi de elbette tesadüf değildir.

Ya vücudunu bir enstrüman gibi kullanıp ritmin her vuruşuna ahenkle uyum sağlayanlara ne demeli?

Her bir bölümünü ayrı ayrı oynatıp bedenine bu denli hükmetmek hiç kolay olmasa gerek.

İlk kez duydukları bir melodiyle kısa sürede senkronize olmalarının bir sırrı var mıdır bilmem ama…

Ben güzel oynayan insanı çok beğenir çok etkilenirim ne yalan söyleyeyim.

Fakat bir o kadar da oyun bilmediği halde “uydum imama” zihniyetiyle oyun alayına dahil olan ritm duygusu bir yana; ellerini, kollarını direksiyon sallamak  dışında kullanmamış, oyun oynamaya zerre yeteneği olmayan kişilerin de oynayışlarıyla görüntü kirliliği yarattığı düşüncesindeyim.

Sözünü ettiğim kişiler bazen ısrar üzerine kalkıp vücutlarını gelişigüzel hatta akrobatik hareketlerle oynatıp gereksiz yere komik duruma düşüyorlar.

Dolayısıyla hem onlara yazık oluyor, hem de buna maruz kalan ahaliye aslında…

Hakkıyla oyun oynamanın veya bu yetenekten bir nebzecik dahi nasibini alamamanın en büyük nedenlerinden birinin de  genetik etkenler olduğuna inanç hayli yüksek.

Bunu anlamanın en kolay yolu ailelere bakmaktan geçiyor. Eğlence kültürü  olan ailelerin içinde büyüyen çocuklar böyle bir gelişim içinde oluyorlar ister istemez ama bu tek neden değil elbette.

Kişinin doğasında  bu ya var oluyor, ya da ne yapsan olmuyor orası kesin.

Yani el şakırdatmakla,  gerdan kırmakla, bel kıvırmayla, göbek atmakla, döktürüp, sallamakla olmuyor bu iş.

Müziğin melodisine göre  ayrı figür oluşturanlar çok etkileyici  oluyorlar   bu yüzden onlarca kişi arasında nasıl parıldıyorlar ama değil mi?

Tam da burada ” Dila Hanım” filminde Kadir İnanır’ ın oynayışı hatırlansın lütfen.

Demem o ki; yordamıyla oyun oynayana hepimiz  hayranlıkla bakarız.

Kabul edelim  oyun oynamayı bilenle, bilmeyen bir olmuyor işte…

Dila Hanım filminin son karesinde Kadir İnanır’la Türkan Şoray’ ın birlikte oynadıkları muhteşem oyunda vurulmalarına rağmen, elleri kanlı bir şekilde  oyunlarına devam ettikleri sahnenin filmin konusundan daha çok hatırlandığına eminim.

Yani oyun işi bu kadar mühim. -Devamı »