Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

Hayatımın uzun bir döneminde, belki de et yemediğimden en önemli besin kaynağım peynir olmuştur. İçeceklerden ise mis gibi demli çayı hiçbir şeye değişmezdim. Bu ikili benim için rüya gibi çift olan Jean Torvill Chistopher Dean ikilisi gibiydiler.

Zararları; teinmiş, kafeinmiş, sinirmiş, demir eksikliğiymiş, kimin umurunda…

Peynirin rengi,yöresi, hiç önemli değildi. Van peynirinden, rokfor peynire, teker kaşardan Siirt ‘in otlu peynirine dek, tüm peynirler benim için dünyadaki en güzel yiyecektiler.

Şarapevlerindeki peynir tabağından,  pazar günlerindeki ‘ brunch’a…  Peynir her daim benim yemekten en çok keyif aldığım yiyecek olurdu.

 Hasılı karga ile tilki  için peynir ne ise işte benim için de o…

Çaya gelince öğrencilik yıllarımda İstanbul Üniversitesi’ nin üçüncü katında ??? Felsefe  Bölümü ‘ nün yer aldığı  loş koridorda, kimi zaman ders aralarında … Uzun kış gecelerinde içim kıyılana dek, yaz gecelerinde ise balkondaki semaverle sabaha dek, hatta bazen salaş çay ocaklarında, sinema, tiyatro fuayelerinde vazgeçilmez içkimdi çay.

 Bir zamanlar işlettiğim ???pastanede ziyarete gelen dostların,tatlıların ve pastaların adı değişse de değişmeyen tek ad ve tat, adeta yaren gibiydi çay.

Şekersiz içtiğim için daha çok buruk acı çay ile tuzlu zaman zaman da mayhoş olan peynir?

Bu iki sevgili …

Artık ??damak tadımdan,bende bıraktıkları keyiften çok uzaktalar….

Adına duruma göre; domuz ,duruma göre; keçi gribi denen,  o ağır gribal enfeksiyona yakalanıp

hastanede yattığım günlerde oldu ne olduysa…

Peynir şimdi benim için tıpkı Tezer Özlü ‘ den önce duyduğum “Ceset, kokmuş ettir. Güzel, ya peynir ne? Sütün cesedi ?daha sonra Bu cümlenin orjinalinin ise Joyce’ a ait olduğunu öğrendiğim:”Kokuşmuş ettir bir ceset, ya peynir nedir? Süt cesedi” dediği durum gibi?

Çay ise yanık kına kokusunda, neredeyse zakkum gibi…

Şimdi  yediğim simit bana fazlasıyla yavan geliyor artık. ???Simidin ruh ikizi peynir miydi çay mıydı bilemiyorum, hem bilsem de ne fark eder, bunu test edecek durumda olmadığıma göre ; ancak bunu deneyimleyen kişilerin verdiği  bilgilerle yetinmek zorundayım.

Her ne kadar zaman zaman yarım bıraksam da, sürekli tazelediğim, elimde bu soğuk geceyi ısıtan çay gelmiyor artık önüme… Boşversene?

Her migren nöbeti sonrası , uzun süre her türlü yemekten iğrenirken yiyebildiğim yegane yiyecek ve içecek?

Peynir özellikle bizim yöresel ekmeğimiz  kaekle(Arapça kuru ekmek demek), başka bir tat oluştursa da simit, çay, peynir tiria gibiydiler benim için?

 “Çok sevilen yiyecek ve içeceklerden bir gün bu kadar tiksinebilmek mümkün olabilir mi” sakın demeyin,oluyor işte?  Daha önce de Tığ Teber Şah Merdan adlı yazımda da yazdığım gibi tam yirmi yıl sonra et  yemeye başlayan biri olarak yaşadığım değişimi her ne kadar yükselen burcum Kova ‘nın etkileri olarak görmeye çalışsam da,   çay içmekten vazgeçmeyi, peynir  yememeyi geçiçi bir sendrom olarak değerlendiriyorum  ,daha doğrusu böyle olmasını diliyorum…

“Her ne kadar  bağımlılık duygusu olmayan biriyimmm” diye tiryaki arkadaşlara hava atsamda, “gereksinme içinde olan insan elbette özgür değildir” sözünü allahına kadar kabul ederim.

Şunu anladım varlığı yokluğu an olan insanoğlunun dünü yok, yarını sır?

 

Hülya YALIM

 www.hulyayalim.com

10 yorum yazıldı

  1. Hülya Yalım dedi ki:

    Teşekkür ederim Hakan Bey dostlarla içilen kahvenin,çayın tadı elbette bir başka oluyor…
    Sizi de Eyüp Bey’i de her zaman beklerim efendim felsefeyle,hoşgörüyle harmanlayıp öyle ikram ederim size dilerseniz?
    🙂

  2. Hakan Temür dedi ki:

    Hülya hanım yine çok güzel bir yazı çay simit peynir muhteşem üçlü çay benim için sohbet demek muhabbet demek demlenmek demek bir kahvenin kırk yıl hatırının olduğu yerde bir bardak çayın varın siz koyun değerini

  3. DİDEM AHİ dedi ki:

    hülya abla her zamanki gibi bu yazını da büyük bir zevkle okudum.çay simit ve peynir gerçekten muhteşem bir üçlü. bunu satırlarında daha da bir muhteşem kılmışşın.bilirsin ben pek okumayı sevmeyen biriyim(utanarak söylüyorum) ama senin yazılarını okumak beni mutlu ediyor hatta okurum niyetiyle kitap bile aldım.gerçekten senin yazıların bana okumayı sevdirdi . başarılarının devamını diliyor bir sonraki yazını sabırsızlıkla bekliyorum.

    Saygılar Hülya Hocam:)

  4. Hülya Yalım dedi ki:

    Çok teşekkür ederim Mehmet Emin bey, bu güzel tatlardan mahrum kalmamanızı dilerim.İstanbul’a yolunuz düşerse kahvaltıya beklerim 🙂

  5. Mehmet Emin SULTAN dedi ki:

    Hülya hanım, herhalde hiç kimse çay, peynir ve simite olan iştahı sizin kadar ifade etmemiş ve özendirmemiştir. Şahsen ben yazınızı okuduktan hemen sonra ilk kahvaltıda Siirt?in otlu peynirini mutlaka çayla birlikte yiyeceğim. Tabii ki simit bulursam simit de yiyeceğim. O arada bu mütevazi tatları yemekten alıkoyan sıkıntılarınızdan biran önce arınmanızı diliyorum?

  6. Tomruk CAN dedi ki:

    @Hülya Yalım

    Çürümenin bir çeşit “yavaş yanma” olduğunu söylerler. Katılıyorum, anılar da çürürken, hafiften yanarlar, yakarlar. Kendileri ile birlikte, varoldukları bireyi de dönüştürürler… Etkilidirler hâlâ….
    Siz daha iyi bilirsiniz hocam, insan geçmiş yaşantılarının ürünüdür diye bir söz vardır… Buradaki “geçmiş yaşantılar” ı “çürümeye yüz tutmuş anılar” ile eş anlamlı düşünüyorum ben.

    Selamlar, saygılar.

  7. Hülya Yalım dedi ki:

    “Çürümeye yüz tutmuş anıların” kokusu varsa da,çürümeye başladığına göre etkisini yitirmiş demektir öyle değil mi Tomrukcan? Bana kalırsa sözü edilen anıların kokusu değil; silueti vardır artık hayal mayal…
    Eksik kalan yerleri zihin olay örgüsünden bağımsız çizer, böylece anı kendini yeniler ancak o eski anı değildir artık.

  8. Tomruk CAN dedi ki:

    Hülya Hocam, peki “çürümeye yüz tutmuş anılar” nasıl kokar acaba? İnsanın burnunun direğini mi sızlatır? Yoksa her dem taze ve enfes midirler?

  9. Hülya Yalım dedi ki:

    iyi fikir denebilir ama en azından meyve çürüklerini pasta yapıyorlar :))
    hasta olduğum günden bugüne ki neredeyse bir ay olacak peynir yiyemiyorum çay içemiyorum yazıda da belirttiğim gibi tiksinti geldi.

  10. legri dedi ki:

    Peki ya meyveler? Bu kadar güzel tatlara sahip olup da, çürüdüğünde bu kadar kötü kokan başka ne var, bilmiyorum Meyveye de ağacın cesedi diyebilir miyiz Hülya?
    Bu arada çay+peynirin ikisinden de mi tiksiniyorsun artık?

Yorumun ne olacak?