Sıradan, basit ve ortalama insanlara karşı hep sıradışılığıyla, farklılığıyla tarihte yer almış bir kişidir Marquies de Sade.
Son günlerde her ne kadar yasaklanan kitabı “Yatak Odasında Felsefe” ile gündeme gelip tartışılsa da, O felsefede bir çok filozofa esin kaynağı ve bir çok kitaba da konu olmuştur.
Sade’ın “Yatak Odasında Felsefe” adlı kitabı, mahkeme kararıyla toplatılmayla kalmamış, yakılmasına kara verilmiş. Bu da yetmezmiş gibi, kitabı yazılışından 207 yıl sonra Türkçe?ye çevirtip basan Ayrıntı Yayınları yöneticisi Ömer Faruk’un da para cezasına çarptırılması uygun görülmüş. Böyle durumlarla karşılaşmak Sade’ın kaderi olabilir. Fakat, bundan 200 yıl önce tabii. Şimdi ülkemizin özellikle düşünce olarak geri kalmışlığını matbaanın Osmanlı’ya geç gelişine bağlayanlar, bu işe ne diyorlar acaba? Ateşin daha önce bulunmasına mı bağlıyorlar yoksa?..
Bir çok düşünür, sıradan insanlar gibi düşünmemelerinin ve bu düşüncelerini yüksek sesle söylemelerinin bedelini çok ağır ödediler. Öyle ki, bazılarının canlarını bile mal oldu. Guardino Buruno’ları, Hallacı Mansur’ları, İbni Arabi’leri öldürenler, şüphesiz hepsi aynı zihniyetteydiler.
Ancak kabul etmek gerekir ki, Sade bu öldürülenler kadar masum değildi. Çünkü Hıristiyan ahlakının kokuşmuşluğunu eleştirirken, her türlü batıl inançla savaşırken, dinin getirdiği yobazlıkların, sahtekarlıkları dile getirirken, hatta alaycı üslubu ile yeni bir ahlak arayışına girerken de şiddete yönelik, üstelik cinsel içerikli bir dil kullanır.
Fakat aynı Sade, herhangi bir suçu işlerken, en büyük cezayı kendine yine kendi elleriyle verir. Onun sayesinde, bir çok psikiyatrik hastalık terimine ulaşılmıştır. Sade’ın adından türetilerek oluşturulan “sadizm” kavramı buna örnek gösterilebilir. Buna göre; “sadizm” başkalarına acı çektirmeye verilen bir ad iken, “mazoşizm” kendi kendisine eziyet edilmesinden hoşlanma, “sadomazoşizm” ise bu iki özellikleri taşıyan iki ismin birleşmesinden oluşturulan bir diğer ad olmuştur.
Kitabın yakılmasını protesto edip kararı temyiz edeceklerini belirten ve bunu İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceklerini söyleyen Ömer Faruk Bey, hiç üzülmesin. Kitabın gerçekle ne anlatmak istediğini öğrenmek isteyenler bu kitabı çoktan okudular, ne anlatmak istediğini anladıklarına da hiç şüphep yok.
Sade’ın sadece pornografik ve erotik bir yazar olarak değerlendirmeyip, onun cinselliği bir yöntem olarak belli kaygılarla kullandığını bilenler de var.
Soylu bir aileden gelen ve sefahat düşkünü olmasına rağmen aynı zamanda, Fransız Devrimi’nde “devrimci” yönü ile dikkati çeken, Yüzyıllar önce ülkesinde de böyle cezalarla karşılaşan Sade’ın yapıtları geçen zamanda “dünya edebiyatı içinde yer alması” yazarın öncü kişiliğinden kaynaklanıyor.
Yazarın yapıtları başta Avrupa olmak üzere, dünyanın bir çok ülkesinde özgürce yayımlanıyor ve okunuyor. (öyle “every way that I can” demekle Avrupalı olunmuyor).
Tutkuyu kutsayan Sade, “suçun kalmadığı bir toplumda cezanın ortadan kalkacağına” inanıyor. “Temellerin özgürlük ve şehitliğin oluşturduğu toplumlarda, pek az eylem suç oluşturacaktır” ona göre.
Hırsızlığı açlık karşısında meşru gören ve “önemli olan aç insan bırakmamaktır” diyen Sade dolasıyla bu kitabı, yakmaya ihtiyacımız olduğunu bilse buna izin vereceğine inansak da , her ne kadar “kitap yakma” düşüncesinin barbarca bir tutum olduğunu aklı hür her insan bilse de ,Sade’ın bizi mazur görmesini diliyoruz. Eğer sade ve sadece Sade’ ın kitaplarının yakılmasıyla aydınlanacaksa bu ülke, Sade’ın zevkten akan gözyaşları bu ateşi alevlendirir olsa olsa…
Şimdi “Nü SAD” ile birlikte yanmak için bize MÜSAADE!..
Yaşam Gazetesi
(23.06.2003)
Yorumun ne olacak?