Resmi içimde saklı kent.
Görüntüsü belleğimde kare, kare. Belleğin koku alma duyusu varsa eğer, bu olmalı herhalde.
Siirt, tabiatın ihmal edilmiş çocuğu. Hiç unutmadım puslu uzun gecelerini, mavi göğünü. Bugün gibi hatırlarım cehennem sıcağını, zemheri soğuğunu. Elem, Allah vergisi burada dolayısıyla gülmekten muaf. Fikirler, töreler son derece katı. Ancak, duygular bir o kadar hassas.
Siirt ?konuşsam sessizlik, sussam ayrılık? uzaklık çekili gözler kuşatmış dört bir yanı tenha yalnızlık ve bir türkün vardır (Cumhur Kılıççıoğlu?nun Ölü Şehrin Türküsü?nü saymazsak ki, bu kitaptır) dillere destan ne bir efsanen. Dağlarından büyük olsa da gururun öyle cismin yok ipe sapa gelmez.
Hilmi Yavuz?a sorarsak ismin beyaz kent ?hüzne kil, öfkeye kum Siirt. Rüzgarı saralı, gençliği yol geçen hanı bir kent? Siirt hiçbir şeye şaşırmayan şehir. Oysa yenilikler şaşırtır, tabular sarsılır, atlanır devir. Bedbahtlığı yüzüne yansımış, acılarla kavrulmuş Siirt?te ?keşkeler? dolanmıştır dillere ?eğerler? durur park yerinde, başka sefere demek, başka sefere…
Mirami açıdan zenginliği ise, Selçuklulardan kalma Ulu Camii, hani bir de Türkiye?nin 3. Büyük E tipi cezaevi de sayılabilir tabi (!)
Bir perdelik pilav cumhuriyetinde uçan daire modeliyle çağın ilerisindedir kitel. Büryan gibi ince, ince edilir düşünceler, mumbar gibi uzun, uzun sohbetler huzur yönünden yapılan battaniyeyle zaman, zaman örtülür dertler.
Burada ?bıttım? istiridye içinde bir inci tanesi ve bir tanesini dahi dolduracak sorun olsa duyurur evelallah Mücadele Gazetesi. Gazeteye sığmazsa TV?ye taşır Coşkun Aral, hani var ya bizim Haberci.
Asma bahçelerinden içki yapılmaz. İçilen tek içki meyan köküdür, üstüne menengiç kahvesi içildi mi damaklar yitirilmeyen bir tatla yeniden buluşur. Kalvaltı belli… Perivari balı, bir de otlu peynir.
Önceden hava durumunda isminin çıkma ihtimali üzerine televizyona yapışan halk ve eskiden sürdürülmekle tehdit edilen belde, bir hengame içinde ve hayatında ilk defa şaşkın.
Kimine göre hem kel, hem fodul. Kimine göre de, hem jet hem Fadıl?la ilk kez oturmuştu gündeme ?Türkiye?de muteber bir şehir yok şuan Siirt gibi/Olmaya devlet cihanda bir gaye Siirt seçimi gibi.? Siirt?te ?koyunlar bile daha merkezi meleyecek? şimdi. Hem sonra Türkçe, Arapça, Kürtçe ne fark eder, düğün ve cenazelerde birleşmiyor mu diller?
?Ah Siirt, Siirt olalı hiç görmedi böyle ilgi? Aslında seçim değil bu, seçimin KDV?si. Sistem bir koy, üç al sistemi. Sandıktan değil heybeden çıkacak seçim birincisi. Biri kazanacak haybeden, elbette diğerleri kaybeden. Neden? Neden? Neden? Pasta dilimiyle değil, bir demir tatlısında görülecek bölüşülen oylar ve oynanacak yine her zamanki hırpani oyunlar. Karakış (tane) tane çarpınca yaşamları birbirine, sonra çık gör ki, dert seçim değil geçim…
Anı yazmak ?ölümün elinden bir şey kurtarmaksa? belki de anı oluşturmak adına, yazıyorum ve yaşıyorum Siirt?i. Bilirim; herkesin cenaze arabasını çeken bir kırbacı vardır. Her ne kadar ?cüce dağa çıksa cüce, deve kuyuya inse deve? olsa da…
Değişim Gazetesi
(24.02.2003)
Yorumun ne olacak?