Yaşamımızda tecrübe diye adlandırdığımız zorunlu derslerinin yegane konusu çoğunlukla kendimizi oluşturma çabasından geçer.
Ki semavi dinlerin ve seküler dinlerin de farklı-farklı yığınla yaklaşımlarının olmasına rağmen buluştuğu öğe insanın kendini gerçekleştirmesidir.
“Çok bilen çok yanılır” derler ya eskiler aslında bildiğimizi sanarak yanılgımızı acı da olsa yaşayarak öğreniyoruz.
Acı ne kadar öğretici olsa da bilgiyle ilgisi yok. Bir konuda ne kadar cahil olursak olalım acıyı bilmiyoruz diyemiyoruz.
Acı insan olmada insanı anlamada önemli ortak payda oluyor işte bu yüzden.
Diğerleri ise; isterseniz adına bilim deyin, isterse ilim deyin hiç fark etmez,biraz olsun üstüne eğildiklerimizden.
Kim ne derse desin?
Kutsalı ne olursa olsun…
Aslında İnsan olmayı öğütleyen bir duanın paradoks birer öznesiyiz hepimiz.
Rüzgarın seyrine göre seyretmek tercih nedeni ise nesneleşmek kaderimiz.
Kendimiz olmayı seçmede enerji kaynağımız hırsımızdır ama azime dönüşmediği takdir de
kontrolsüz bir hızla seyir halinde bir araçtan farksızız demektir.
Bu yüzden ayarsız hırs zamanımızdan çalan hırsızdır.
Çalışmak! Çalışmak! Çalışmak!
Kendinden en iyi kaçma politikası,en kamuflaj hırstır.
Beklemek… Beklemek… Beklemek …
En pasif hırs öylesine beklemektir aslında…
Yalnız kalmamak için ayna karşısına oturmaya benziyor bu da ?
Hal bu ki ayna karşısında kendi de olsa boş seyirde olmak yerine, biraz iç sıkıntısı biraz dünyayı başkalarını anlama çabası içinde olsak bile yetecek çok şeye…
İnsan olmak, kendini yetersiz hissetmek ve üstün bir konumu ele geçirmek üzere çaba harcamak demektir” diyen Adler bu konuda neredeyse şerh koymuş.
Açıklamadan uzak eksiltili cümle gibiyiz bazı durumlarda adeta …
İstediğimiz kadar kendimizi kalbur üstü görelim, aynı kevgirden geçen biz değil miyiz?
Bildiğimizle övündüğümüz ölçüde anlaşılamamaktan şikayetçi olan yine biz olduğumuza göre…
İyinin peşinde koşarken bizdeki iyilikleri yitiren kim?
“Sukut ikrardan gelse” de susmak en terbiyeli küfürdür bazı durumlarda…
Ancak böyle durumlarda aynayı devreye sokmak gerekli ama aynalar niyeti de yüreği göstermez ki?
Aradığımız bazen avuçlarımızda, bazen ufuklarda…
Önemli olan farkında olduğu kadar tadına varmaktır ve aranan şeyin uğruna savaşacak değeri olup olmadığıdır yoksa…
Hayat sürükler, bazen dünya gözüne kaçar, bazen de insan kendi içine…
İster İslam da ister isyan da ne fark eder kim nerde huzuru buluyorsa?
“Tanrılar hayallerimi değiştirsin ama hayal kurma yeteneğime el sürmesin, sıradan da olsa bize iyi düşler versinler.”
Hala bulamadınsa bu sözlerin yer aldığı Huzursuzluğun Kitabı’yla işe başlamalı belki de ..
Bir insanla bir hayalle başlar her şey bu doğru, ancak yine bir insanla bir hayalle aynı şekilde biter de …
Nietzsche üstün insanı aradı ömrü boyunca bu yüzden tanrıyı öldürdü ama bu da çözüm olmadı işte…
“Hayat-hayal, insan-aciz, dünya-fani” kimilerine göre…
kimilerine göre cennet ve cehennemi de barındıran bu dünyada herkes kendi hayatının tanrısı…
Ne olursa olsun ne kadar kendini aşmaya çalışsa da insan ötesi olmadı işte…
Hiçliğe varılan limanda üstün insanı bulmak isteyenlere bilmediklerini öğrenmek yerine bildiklerini unutmak öğütleniyordu çünkü….
Aradığın sensin,
YAZAN: Hülya Yalımbulduğun da sen…
YAZILAN ZAMAN-MEKAN: (Bu yazı farklı duygu durumlarında farklı zamanlarda yazıldığı için zaman ve mekana koordinatları verilmedi, varoluş kaygısıyla insanlıktan çıkıp kendini aramaya çıktı yazar dostları ayna tuttu kendindeki değişimi gördü hayalde de gerçeklik de gezinse de değişimi sağlayanlarla şükranlığıyla insanlığa kavuştu sonunda…
Bu yazılırken çay,kahve içilmedi türlü türlü müzik dinlenmiş tam yazının bitiminde Kesme Şeker’den “En Çok Seni” şarkısını dinlemenin oruçlulara acı bir çaya veya kahveye kesme şeker atıp içiyor hissi verirken erken de olsa herkese şeker gibi bayramlar diledi)
Teşekkür ederim Hakan Bey, sizin gibi hoşgörü sahibi biri elbette kendinden bir şeyler bulur yazıda ve en çok tepki çekebilecek sözlerin altını çizer korkusuzca…
Huzur ve mutluluk anlardan oluşur aslında ama bunu sizin gibi dostlarla uzatabilme ihtimali yüksek 🙂
Selam ve sevgiyle!
Sözlerim teslimiyetten ziyade tespitten ibaredir aslında. Kontrollü olma meselesine gelince; bazen söylenecek sözler kısalınca tıpkı tutukluluk yapan bir silah gibi ateşlenme aşaması güçleşir, bu aşama sürdükçe silah çekme hevesiniz bile geçer. Teşbihte hata olmasın, tam da durumum böyle… Duygularım hassas bu çok doğru, yazıda da belirttiğim gibi; belirsizlikler içinde kaldıkça sözlerimiz müphemleşiyor belki de… Kendimiz olmayı seçmek de, seçimlerimizi uygulamak da elbette hiç kolay değil. Zorluğuna değmesi diri tutuyor işte düşüncemizi. Bu yüzden konteol biraz bende biraz sizde…
Yaşadıkça öğreniyoruz öğrendikçe bilgi diye kodladığımız şeylerin aslında yükten başka bir şey olmadığını ancak zamanla anlıyoruz, ” yaşamı da sen belirleyeceksin , hayallerini tanrı dahi olsa teslim etmeyeceksin ,” diyorsunuz ve Kuran’dan söz ediyorsunuz benim için bu da bir paradoks işte… Demek ki siz huzuru hem İslam da hem de isyan da bulanlardansınız ne güzel… Benim için hiç mahsuru yok emin olun.
İnsan olmanın yolu çeşitli olduğu kadar çetrefilli de kendi adıma başaramasam da bu yolda olmanın keyfine varıyorum sizinle!
Her zamanki gibi zenginlik ve değer kattınız takdir ve teşekkürlerimle iyi ki varsınız diyorum…
Hülya ablacım çok hoş bir yazı olmuş .Uzun zamandır yazılarını takip edemedim Bu güne nasipmiş ama dogrusu bu yazdıkların beni çok etkiledi. Hayat sürükler, bazen dünya gözüne kaçar, bazen de insan kendi içine?
İster İslam da ister isyan da ne fark eder kim nerde huzuru buluyorsa? Harika cümleler hayat ta enbüyük zenginlik huzur ve mutluuk degil mi?
Ne aradığını bilmeyene bulduğu her şey doğru gelir. Saygi ve sevgiyle ablacım
Duygular hassas , bekliyordum. Yazacak diyordum ama neden bu kadar teslimiyet umursamazlık .hani hepimiz yaşarız da ,eğer bir baş isek ,kol kırılır yen içinde kalır misali ;yolu geçer gideriz ,her bindiğimiz araba zaten kontrol dışıdır . Senin kontrollü olmanın anlamı maalesef olmuyor ,ama tedbir çok şey değiştirir .Adler in düşüncesi, bütün nesiller içindir .Ama adler kur’anı bilmez… şimdi sıkı dur …biz Adem soyundanız ve diğer nesiller homo erectus , nanderthal ve de sapiens nesillerinden farklıyız . çünkü o nesiller sudan yaratıldı . ama Adem nesli topraktan yaratıldı. ve peygamberler nesli dediğimiz , orta doğuda Nuh tufanından sonra gelen kavimler farklıdır. Bu nesiller zeki beyin gücü yüksek ve nerede olursa olsun , fark edilen hem de liderlik vasfı olan insan nesilleridir, babana ve ya kendine bir bak, farkı anlarsın . Yani diğer insan nesillerinin bu kadarıda olmaz dedirttiği ,nesiller kavim olarak ;farklıdır. Bunu uydurmuyorum, çünkü kur’an meali yazıyorum ve karşıma bu şekilde çıkıyor. adem öncesi nesiller ve adem soyu . Hani sen sükut ikrardan diyorsun ya işte o baklayı çıkarsanda anlamazlar .en ideali sallıyacaksın , kendini rahatlatmak için. yaşamı da sen belirliyeceksin , hayallerini tanrı dahi olsa teslim etmeyeceksin ,onlar senin sırların ve yalınız senin hareminde kalacak . zaten tanrı o musamahayı veriyor .onlar hiçliğin limanında iflas etirmeyip üstünlüğünü sana tattırırsa , vahdet i vucut tanrılaşma – yani tanrının bir parçası olduğunun – madem ruh ondan geldi ve ona dönecek – o zaman yüceliğin hazzına varacaksın . özlem le saygılar sevgiler ve esenlik dilerim …..