İnsanın bilgi üretmesi dış dünyadan gözlem, deney, okuma veya dinlenme yoluyla verilen toplaması ve bu verileri zihinde kodlayarak malumat sahibi olmasıyla başlar. Ancak dış dünyadan insana ulaşan verilerin sadece zihinde depolanması bilgi değil malumattır. Çeşitli kanallarla topladığı malumatın bilgi olabilmesi için o insana özgü bir biçime girmesi gerekmektedir.
Kişiye ulaşan her türlü veri için sadece birer hammaddedir. İnsan bu ham maddeyi işleyebildiğinde, kendince anlamlandırıp düşünce sisteminin bir parçası halinde getirebildiğinde bilgi üretmiş olur. Bu şekliyle bilgi üretme insanın duyu organları vasıtasıyla kendine ulaşan verileri kendi zihin süzgecinden geçirip bir anlam yüklemesi demektir.Bilgi algılama, işleme, değerlendirme, muhakeme sonucu zihinde üretilen insanın dış dünyaya ilişkin algılayışını değiştiren veya bir bilinmeyeni açıklayan anlam parçasıdır. Düşünme, yargılama, akıl yürütme gibi işlemler sonucunda düşünsel ürün: Bilinenlerden yeni bilgiler üretmektir. İşte malumat bilgilerden yeni bilgiler üretmekten ziyade haber alıp verme, haberleşmedir.
Malumatı nasıl aldığı, nasıl seçtiği, nasıl dönüştüğü, düzenlendiği, nasıl yapılandırıp bilgiyi inşa ettiği bir takım faaliyetler sonucudur. Bu düzenlemeye bir çok fenomen dahildir; algı, hafıza düşünmenin genişletilmesi ve dil bunlardan bir kaçıdır. Bunlar birbirine sıkı bir şekilde örülüdürler. Böylelikle işlenen malumat bilgi ile sonuçlanır. Çevredeki bir çok nesneyi tanımlamak, fark etmek, bu süreçlerin temelinde yatan faaliyetlerin bazılarıdır.
İlk çağ Yunan felsefesinde sanı, kanaat, ya da inanç anlamına gelen doxa?dan farklı olarak doğru bilgi, bilimsel yada sistematik bilgi ilk ilkelerden hareketle kanıtlanabilir olan zaruri bilgi için kullanılan terim ?episteme?dir.
Hakikati hatadan ayırmanızı sağlayan ölçütler mantığın konusu olduğuna göre; bilgimizin değeri ve imkanı yani zihnimizin bilgiye ulaşabilme olasılığı olanağı metafizik tarafından incelenecektir.
Bilginin olanaklı olup olmayacağını denetlemeden önce, güvenilir bilginin sınırlarını çizmemiz gerekir. Bu noktada hangi inançlara bilgi gözüyle bakabildiğimizi bilmemiz son derece önemlidir.
Bilginin kesinlik gerektirdiğinden hareket edersek, bu aşamada yapılması gereken herkes için apaçık doğru olan inançlar üzerinde kurulmasını sağlamaktadır. Bunu denetleyecek bir unsura sarılmamız gerekirse bu şüphesiz ki kuşku olmalıdır. Çünkü kuşku kesinliği dışlar, kabullerimizi kontrol altında tutar. Doğruluğundan kuşku duyulmayacak bir inanç bulunduğunda ise, kesinliğe ulaşılmış olacaktır.
Geçmişten bize gelen bilgiler doğru olduğu savıyla ve birçok görüş farkıyla karşımıza çıkarlar. Bunlardan kuşku yoluyla kurtulmak mümkündür.
Algı ya da deney yoluyla elde ettiğimiz inançlar da kesin gibi gözükmekle birlikte kuşkuludurlar. Çünkü algı yanılmasına girdiğimizde bunu fark etmemiz güçtür. Örneğin ?karşımdaki bulunan yuvarlak parayı elips biçimde gördüğümde gördüğüm para değil onun duyu verisidir. Böyle bir durumda deney bilgi verebilir mi? Buradaki kuşku bilginin algı yanılmasıyla ilgilidir.
O halde bilgi olanaksız mıdır? Bu noktaya gelinceye kadar duyu bilgisinin olanaksızlığı üzerinden çok, yetersizliği yanıltabilirliği üzerinde duruldu. Çünkü akıl süzgecinden geçmeyen bilgiye bilgi denemez. Nitekim deneyle elde ettiğimiz inançlar gibi matematiksel inançlarımızı da kuşkulu olabilirler. Buradaki kuşku septik anlamdaki kuşku değildir, düşünmeye zorlayan, sorgulayan kuşku, düşünmeyi denetlemek anlamındadır.
(Aralık 2004)
Ataköy Aylık Bölge Gazetesi
Yorumun ne olacak?