Bilginin olanaklılığı çerçevesinde duyumun algı sayılması için bir takım düzenlemeler gerekir. Bu düzenlemeleri yapacak tek mercii akıldır. Çünkü akıl duyumu kalıba sokarken dış dünyada bulunan kavranabilir kimi yapıları uygulamak yerine bütünüyle kendi doğasında bulunan öğeleri kullanır.İnsan dış dünyanın deneysel bilgisi konusunda duyu deneyleri ve algısı ile sınırlanmış bir varlıktır. Dış dünyadaki değişikliği ancak algımıza yansıdığı biçimiyle ne yazık ki kavrayabiliyoruz. Dış dünyayı doğrudan tanıma olasılığımızı olmadığından bu değişiklikleri karşılaştırma olasılığımız olanak dışıdır.
?Doğru olan önerme deneysel bilgidir? denmektedir. Doğruluğu deneysel olarak göstermenin yolu bir karşılaştırmadan geçer, ancak algılarımızı deneysel olarak kanıtlayamıyoruz. Çünkü algılarımızın gerçeklikle karşılaşabilme olanağı yoktur. Bu anlamda deneysel bilgi bilimin kabul edildiği gibi dış dünyanın bilgisi midir? Yoksa dış dünyanın yansıttıklarına inandıklarımız tasarımlarımızın bilgisi midir? Bize göre tasarımlarımızın bilgisidir. O halde kavramlarımız da dış dünyanın yetkin olmayan kopyalarıdır ve dış dünyanın bilgisi dolaylıdır.
Duyuların ürettiği bilgi akıllara yoğrulmadan güvenilir bir bilgi değildir dedik. Ancak bu dış dünyanın tam anlamıyla gerçek olmadığı anlamına gelmemelidir. Çünkü bizden bağımsız bir dünya vardır sorun bu dünyayı ne kadar algılayabilip ne kadar anlamlandırabildiğimiz sorunudur.
Nitekim varlık, bizim bilgimiz olmadan da vardır ve bu varlık bilinebilirliği aşar. Bizim varolanı algılamamız onun kendisine ilişkin olduğu varlık biçimine geri götürülmesiyle mümkün olabilir. Algılarımızdan önce bizde kavramlar vardır. Kavram olmadan nesneye atıfta bulunmak imkansızdır. Algıladığımız varolanın anlamının gerçekte öyle olduğunu bize akıl söyler.
Bilgi bütünlük arz eder. Algılarımız özneldir ama bilgi nesnel bir durumdur.
Ancak bu görüşlerin karşısında olanlara, tam tersi bir görüş savunanlara göre ise, bilgi görecelidir. Bunlar genel bir bilginin olamayacağı düşüncesindedirler. Bu düşünceye göre; ?her insanın kendine göre bir bilgisi vardır.? Bunlara septikleri eklemek mümkün. Nitekim onlar da salt ve kesin bilginin olamayacağı kanaatindedirler. Öyle ki; her şeyden şüphe edersek bilginin imkansızlığına, nedensellik düşüncesinin saçmalığından hareketle varırlar.
İster bilginin doğuştan beri insan aklında var olduğunu savunalım; ister bilginin duyu elde edilebileceğini savunalım, ya da her iki anlayışı da birleştiğini kabul edelim. Bize göre bilgi olanaklı olmak zorundadır. Çünkü bilgilerimiz olmasaydı her şeyi yeni baştan öğrenirdik. Bilgilerimizin dayandığı bir ilke olmalıdır. Bu ilkeyi akılla da, duyularla da hatta varlıkla da temellendirmek mümkünken bilgi nasıl olmasın?
Düşünce ile nesneler; insan ile dünya arasındaki ilişkiler bilgi teorisinin önemle üzerinde durduğu bağlantılardır. Bunlardan yola çıkarak bazı problemlere bilgi çatısında yaklaşılır.
Bizim üzerinde durduğumuz bilginin olanaklılığı dışında; doğruluğu, kaynağı ve sınırları da önemle üzerinde durulan konulardır. Bilgi ?bilenle bilineni? gerektirdiğine göre bu ilişkiyi inceleyen bilgi teorisi bunu ?aktlar? yardımıyla yapacaktır.
?Bilgi yalnızca hakkında yanlışı düşünemeyeceğimiz bir şey var olduğu takdirde mümkündür.? Bu tanım tüm bilgi türlerini kapsıyor olamaz. Bir önermenin metafizik nitelik taşıdığını söylemek, doğru veya yanlışlığı gösterilemeyeceğinden ve yönetimi olmadığından anlamsız olarak nitelendirilmesi aynı düşüncenin ürünü gibidir.
Metafizik önermeler niçin anlamsız olsun? Bunları doğuştan deney ile karşılaştırarak değil, akıl yoluyla göstermek pekala mümkün olabilir!..
Sonuçta bilginin kesinliğe ulaşıp ulaşmadığı olmasa bile bilginin olanaklığı mümkün gibi gözükmektedir.
(0cak 2005)
Ataköy Aylık Bölge Gazetesi
Yorumun ne olacak?