Kendimi bildim bileli biriktirme huyum vardı,biriktirirdim.
Kağıtları, kitapları,anahtarlıkları ,çakmakları, saatleri, kalemleri, mumları ve hatta insanları biriktirirdim.
Hiçbir işe yaramayacak onca eşyayı istifleyip dururdum nedense?
Kalemlerle özel diyalogum olurdu ?
Yazmayan kalemleri tekrar yazacak konuma getirebilmek için ne büyük çaba sarf ederdim bilemezsiniz.
Onlarca yazmayan kalem tekrar yazma işlevine gelmek için beni beklerdi sanki.
Ya fotoğraflar?
Sararmış ,ucu kıvrılmış, el yazıyla üzerine bir şeyler yazılmış nice fotoğraflar? Eskiden yeniye, kişiden kişiye zamanın etkisini buradan takip etmek mümkündü.
Kitaplara ayrı bir başlık açmam gerek sahiden de.
Başkasının eşyasını kullanma konusunda doğrusu hayli tutucuyumdur ama konu kitap olunca iş hep başkadır benim için.
Sahaflardan aldığım, işin doğrusu birazda komşumdan nemalandığım koleksyonerleri fazlasıyla ilgilendirecek nice kitaplarım oldu.
Hemen her disiplinden her sanattan kitaplardılar bunlar. Karşı çıktığım veya benimsediğim düşünce yapılarını anlatan; aşkı, ayrılığı,bilgiyi ve sevgiyi ,dini, etiği, ve felsefeyi anlatan kitaplar biriktirdim yıllar yılı.
Kitap hediye ettim elbette bir çok kişiye ama kütüphanemden çalınan kitaplar için çıldırdığım da olmadı değil .
Kendi elimle verdiklerimi de not ederdim.
Zaman zaman da bu kitapların aralarında o kitabı okurken bana hediye edilen küçük bir tutam kır çiçeği veya bir adet kurumuş gül olurdu. Bunlarda kitaplar arasında birikirlerdi.
Hediye kutularını, kordelalarıyla birlikte biriktirir; bunlardan kitap araları yapardım,daha sonra yaptığım kitap arası, o kitabın bir parçası olurdu benim nazarımda?
Çeşit çeşit kırtasiye malzemesi olurdu her daim yanımda,çeşit çeşit gazete kupürleri,karikatürler,gazetecilerin köşe yazıları,sevdiğim sanatçıların önce kasetleri sonra CD leri?
Odam temizlenecekse afakanlar içimi basar, kazara temizlikçi kadının elinde buruşmuş bir kağıt parçasını görsem, herhangi psikolojiyle yazdığım bir anı veya anlamı ,bilgiyi yok edecek diye aklım çıkardı ki ;anneme sorarsanız bu durum anormal bir durumdu.
Ne zaman biriktirme hastalığına yakalandığından ötürü biri, komşuları tarafından şikayet edilmesi sonucu deşifre edilse, annem bu andan istifade edip; ” işte bir gün seni de böyle gelip alacaklar” derdi gülerek?
Bu arşivleme ruhumun nerden geldiğini bilemedim hiçbir vakit,
Bildiğim zamanla bu ruhtan eser kalmadığı?
Galiba sahiplenme duygumu gittikçe yitiriyorum.
Artık hiçbir şey biriktirmiyorum.
Her şey iz bırakmadan geçip gidiyor üzerimden.
Gerçi bu hastalığın en ağır seyri 50 yaştan sonra başlıyormuş ama bendeki durum tuhaf bir biçimde tam da tersi oldu.Yaşım ilerledikçe, biriktirme ruhumu terk ettim.
Şimdi elime geçen her şeyi dağıtıyorum,atıl bir hale sokup sonra attıklarım bile oluyor.
Sadece eşya biriktirmedim elbette, insanları da biriktirdim onca biriktirme içerisinde?
Ama itiraf ediyorum uzak veya yakın bir gün gerekebilir denilen cinsten arkadaşım olmadı hiç.
Paylaşım içerisindeysem görüştüm, değilsem görüşmedim inatla.
“Çirkini seven güzeli zedeler” misali miadını dolduran arkadaşlarımı imha etme konusunda, yersiz yere biriktirdiğim eşyalar gibi, kendimde geliştirdiğim özelliği uygulamak da hiçbir zaman tereddüt etmedim doğrusu.
Biriktirmenin piskolojide bilinen iki nedeni var; kendini yoksul hissetme ve geçmişten kopma korkusu?
Bu birktirme duygumu yitirdiğimin en güzel örneği?
Gidilen görülen yerlerin fotoğrafla ölümsüzleştiğine inanmıyorum,bunun için elde küçük bir kalem olması yeter?
Kaldı ki, kitaplarımın bazılarını sokakta herhangi bir ağacın altında gönül rahatlığıyla bırakabilirim ?
İnsan konusunda “yoksul olmakla yoksun olmak” arasındaki farkı anlamam için elbette biraz zaman gerekse de, içimdeki sözleri biriktirmeden atmak istiyorum işte.
Aksi takdirde birikirse ,öfke nefrete dönüşür,birikirse eğer gözler gözleri,sözler sözleri özler,
belki de bu yüzden elim, gözüm değil sözüm sizde?
lütfen siz de biriktirmeden çözülün…
HÜLYA YALIM
çok güzel yazmışsınız benimde böyle bi problemim var hemde çok kötü ne yapmalıyım:?
Oldum olası insana inandığımdan beri; başucumda her daim duran bir tanımlaması vardır Goethe?nin.?İnsanda kendini yalnızca insanda tanır.?? Bilge: ?Biriktir(me)? yazısında kimi zamanlarda yaptığı gibi kendine aydınlık bir aynayı tutarken; aynanın yansısında bir başka insanda kendimizi tanımamıza nedenler oluyor. Bu güzelim tanımlamayı doğruluyor.
İnsan biriktirirken değişir, değişen sadece kendisi değildir aslında biriktirilen nesnelerin anlamlarında değişir?
Tüm bunlar birikimin yaşamla başka anlamlara yol alma; beklide var olma serüvenidir?
Tüm bu değişenler içinde değişmeyenlerimiz ve değiştirmek istediklerimiz olumsuzluklarımızın iyiden doğrudan güzelden yana olmasını dilerken; Ve söz burada dilemekten açılmışken çelişkinin kulak çekicisi bilgesinin ve site sakini olan tüm kulak çekicilerinin; yeni yıllarına çelişkilere farkındalıklar dilerim.
Saygılarımla?
Yazıyla ilgili görüşler için teşekkür ederim Gılmanşah,
Biriktirme ruhunun beklenen günün yaklaşmasıyla herhangi bir ilgisi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz yazıda da belirttiğim gibi tam da aksini söylüyor psikoloji.Aksine biriktirme hastalığına kişiler, daha çok olgun yaşlarında yakalanıyorlar ki bu da gösteriyor ki ,kemale ermenin yaşla değil de, yaşamışlıkla ilgisi var sanki,kendi adıma söyleyeyim, kemale ermedim ,açıkça söylerim ben bunu her cemale…
Biriktirilmesi gereken ile atıl olanın ayırt edilmesini kast etmiştim ben Afo,
zamanında atmasan sonra amip gibi çoğalıyorlarmış gibi bir his uyandırırlar sana.Eşyalar için de geçerli bu insanlar için de . Oysa hep ertelemişsindir atmay,ı attın sanıp karşında gördüğüne inanamadığın onlarca eşyayla karşılıklı bakışırsın “iyi ki atmadım seni” diye sessizce fısıldarsın,bazen de bir insanı hayatının hangi evresinde çıkardığını ve onu hatırlatan bir iki şeyi nerde imha ettiğini hatırlamak bile istemezsin öyle değil mi Afo?
Kemale ermek midir?.. Yoksa başkalaşma mıdır?.. İnanın ben de bilmiyorum… Tuhaf bir benzerlik veya yaş ilerledikçe aynileşme midir?.. Biriktirdiğim onca şeyden artık ben de sıkılmaya başladım… Günü yaşamayı ve gerekenleri sadece elde tutmayı istiyorum… Onun dışında onlarca kitap, onlarca defter, kağıt, bilgi notu ve gerekli gereksiz bir sürü eşya… Her halde yaş ilerledikçe “beklenen gün”ün yaklaşması arttıkça, çıkılacak olan ötealem yolculuğunda hiç bir eşyanın alınmayacağı bilinçaltı düşüncesinin etkisi arttıkça… mıdır? Bilmiyorum… Felsefeci olan sizsiniz Sevgilil Yazarımız… Bunu açıklayınız!.. Bizi aydınlatınız, aydınlandığınız kadar felsefe denen şeyle!..
Kemale ermek desek acaba tatmin olur muyuz? Yani önceleri çok fakirdik… Dediğiniz gibi… Şimdi zamanla maddi ve manevi zenginleştik… Artık ihtiyaç mı duymuyoruz… Karışık işler… Sevgili Yazar, yine düşünce sarmalını bir kez daha kurdunuz… Tebrikler…
Selam ve Saygılar
😉 Çok güzel ya…
Eğer hastalıksa bu herkeste bir parça da olsa vardır. Tabi bide neyi biriktirdiğine bakar. Her şeyi biriktirirsin de insanları asla. Köşeye atığın en ufak kağıt parçasının da sende bir anısı vardır mutlaka.Gün gelir anılarla birlikte onlarda çöp olur.Eskisi gibi acıtmaz incitmez seni. Ama öyle sözler vardır ki sakladığın her aklına geldiğinde ağır gelir taşıyamazsın. Ne çöpe atabilirsin ne silebilirsin.
İşte insanlarda öyledir. Gün gelir etrafın doludur insanlarla gün gelir bir bakarsın kimse yok.
Ama bazılarını öyle bir yere saklamışsındır ki kendi istese bile gidemez. Şöyle bir oturup düşünürsen eğer kimler gelmiş kimler geçemeyip kalmış içimizden. Kaldırıp atmak bu kadar da kolay olmasın sayın yazarım biriktirme duygusu biraz da olsa kalsın içimizde. Zaten hiçbir şeyi dert etmeyen toplum oluyoruz gitgide. Söylenen sözleri ,yapılan iyilik- kötülükleri, verilen sevgi ve sevgisizliği biriktirelim ki ona göre davranalım.
Bende şuanda insan konusunda yoksul mu yoksa yoksun mu olduğumu anlamadım galiba bana da zaman gerekecek anlamam için.
Saygılarımla?.