Leyla İpekçi’nin dile getirdiği ve her biri başlı başına “kıyamet koparacak” çapta olan olaylar karşısındaki “kitlesel suskunluk”umuz sürerken; bu kez Hasan Cemal aynı yaraya tuz bastı: Evet, kıyamet kopmalıydı! İpekçi’nin dile getirdiği “kıyamet kopartacak” olayları bir çırpıda şöyle sıralayabiliriz:
-Ümraniye’deki gecekonduda bulunan bombalar neyin nesi? (Zanlının karakolda verdiği ifadeyle ifade edersek: “Çöplükten topladığı bombalar”)
-Atabeyler, Sauna gibi çetelerin benzer ve birbirleriyle bağlantılı oldukları.
-Veli Küçük isminin birçok şaibeli olayda geçmesi.
-Şemdinli’de patlatılan bombanın kimliği. Davayı araştıran savcı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracı?
-Hudson Institute’de gerçekleşen “Dehşet senaryosu.” Buradaki Türk katılımcılar ve bu katılımcıların hangi sıfatla katıldıkları?
-Şehit cenazelerini provoke eden grubun bir “sivil toplum örgütü”yle ilişkili ve bir partinin gençlik kollarına üye olması.
-Mitinglerde aktif rol oynayan akademisyen bir hanımefendinin intihal sucuyla karşı karşıya kalması.
– Nokta dergisinin kapatılması.
Aslında olaylar zinciri bunlarla noktalanmıyor. Daha 3 gün önce gerçekleşen “Kaldırım Operasyonu” kapsamında ele geçirilen ses kayıtlarında gün yüzüne çıkan derin ilişkiler ve bunlarla birlikte hareket eden asker ve sivil kişilerin varlığı bize “Susurluk” faciasının hâlâ bitmediğini, kazadaki enkazın halen kaldırılamadığını gösteriyor. Üstelik aktörleri bile aynı. Bunlardan biri şimdilerde, aşiretinin bulunduğu ilde “Demokrat Parti” milletvekili adayı!
Ve tuhaftır, ses kayıtlarının medyaya yansıdığının ertesi günü (19 Haziran Çarşamba) -Akşam hariç- gazetelerin hiçbiri bunu manşetine çekmedi. Bırakın manşeti, gereken ilgiyi bile göstermedi? Umur Talu, Mehmet Altan gibi birkaç yazarın dışında kimse köşesine almaya değer bulmadı.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Leyla İpekçi’nin yazısı bir kez daha ve bu kez Hasan Cemal’in köşesinden okunmaya değer.
Yorumun ne olacak?