Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

 

 

Erkek egemen bir toplumda, kendini var edebilmek için, ne yapmadı ki kadın? Çok becerikli olmak zorundaydı,yetilerinin üstünde; ondan beklenen tüm vazifeleri yerine getirmek için, gücünün üstünde çalıştı.

Fiziksel olarak zayıflığının arkasına hiç sığınmadan, tüm hoyrat ortamlarda bulunarak, başa baş çalıştı,yardımcı olmak bir yana sırtladı eşini efendisini ,bu nedenle ” kadın kadınlığını bilmeli” sözünü bir dustur olarak hiçbir zaman kabul etmedi.

Hamur da yoğurdu, çocuk da doğurdu, bunun yanı sıra, ahırda, tarlada,bağda, bahçede de neredeyse bir ırgat gibi çalışmaktan geri durmadı.

Böyle zamanlarda “kadın kadınlığı bilmeli “sözünü söyleyen sanki kendileri değilmiş gibi erkeklerin ,”erkek gibi kadın”  dedikleri kadın rolüne bürünmekde de gecikmedi kadın.

Kadınlar, erkeklerin bu tutarsızlıklarına itiraz etmedikçe, yerine, yöresine göre ve çıkarcı ve keyfi tutumlar içinde ona biçilen giysilerle, kadın, kılıktan kılığa girmeye devam etti.

?Kadının sırtından sopasını karnından sıpasını eksik etmeyecen? diyen ise  bir başka erkek; babası ,atasıydı.Onu cehaletle, yobazlıkla, suçlayamazdı. Karşı çıkmanın bedeli ağırdı.

Hem zaten “eksik etekti”, “elinin hamuruyla erkek işine karışma”malıydı.

İstemediği adamla zorla evlendirilse bile, kadın affediciydi, eşi onu aldatsa da, sonuçta elinin kiriydi. Başına kuma getirse,ne güzel tüm ağır işler bölüşülecekti, yani her şey onun içindi. Maazallah onun gönlü birine kaysa; münkirdi ,kafirdi, fahişeydi. Üstelik, eşinin gittiği kişinin hemcinsi olduğu çok önemli değildi.

Kaç kardeş oldukları sorulduğunda, kayda değer olan sadece erkeklerdi. Ayrıca “saçı uzun aklı kısa” olduklarından ve dini hüküm gereği,mahkemede ancak iki kadın olduklarında şahitlikleri kabul edilirdi. Mirastan alacakları da mahrum edilmemişlerse eğer; ikiye birdi.

Bu çileli dönemde kadın haklarını savunmak bir yana; kadının insanlığını kabul ettirmek meseleydi.

Her ne kadar kapalılığı ve dişiliği ile sürekli anılmak istense de,ekonomik özgürlüğünü kazanmak ve sosyal güvence hakkına sahip olmak için, kadın şimdi ; en alt kademeden,en üst kademeye her işte çalışıyor. Üstelik eski görevlerine yenilerini ekleyerek.

Kadın; profösör de olsa ,ülkeyi de yönetse, doktor,avukat,mühendis,

öğretmen,gazeteci, emekçi,hizmetçi, yazar da olsa evden sorumlu içişleri bakanı .

Kadın artık hallaç pamuğu gibi çalışıp, Pamukprenses gibi kaderine razı olmuyor, kimseye bağımlı olmadan yaşamak adına verdiği mücadelede, zaman zaman iddalı da…

Örneğin gerçek prensini bulana dek, birkaç kaç kurbağa öpmekte beis görmüyor, saat on ikiden sonra arabasının balkabağına dönüşmeyeceğine emin.Yalancı aynalara bakıp bakıp, ?söyle bana kim daha güzel?i çoktan geçmiş durumda,estetikle bu işi halletmesi de zor olmuyor artık.

“Neden kabullendiği” sorusuna, “öyle öğretildiğinden” dem vururken, çocuklarını özgüvenle yetiştirmeye özen gösteriyor.

Bazısı fazlasıyla erkeksi tavır içinde olsa da, hamur yoğurmayı, kariyer yapmak olarak geliştirse de, çocuk yapmaktan asla vazgeçmiyor.

Hayallerinin peşinde koşan kadın, sporda, sanatta çok güzel işlere imza atarken,diğer yandan; tek başına yaşayıp tek taşını kendi alıyor. Uzmanların zamanla mümkün olacağını söylediği ,kendi başına çocuk yapma düşüncesini sabırsızlıkla bekliyor.

Her ne kadar çocukları, annelerinin onlar için susmasını kabul etmeyip,  “kendini ezdirme bizim için susma anne” dese de; sessiz kalmayı tercih edip, eşini terk etmeyen kadınların sayısı hala çok fazla.

Doğum, lohusa, süt izni derken, işinden değil;depresif durumlardan ötürü kadın, dünyadan kopuyor adeta.
Ve “nerde kalmıştık” deyip, hayatına bir virgül atıp, kendi kanadını kendisi kırdığı gibi,yine kendi onarabiliyor da.

Demem o ki; kadın belki de hala kırılgan,duygusal ve fedakar, ancak; gücünün üstünde değil, programlanmış biyonik bir robot gibi çalışıyor artık, sadece çocuk değil; fikir de üretiyor sanatta.

Üstünlük değil eşitlik isterken; sevdiği adam uğruna yıllarca ömrünü verdiği kariyerinden, aşkı uğruna vazgeçip sıradan ev kadını olmayı kabul edebiliyor hala,ancak; erkekleri de büyüten o olduğu için, erkeksiz bir dünya düşlemiyor asla.

İsteklerinde, aşk, çocuk gibi  standart sapmalar yaşadığından, ne olmak istediğini ertelese de sürekli, yukarda sözünü ettiğimiz tarihsel deneyimle, en azından ne olmamak istediğini artık iyi biliyor.

Kadın kadın olmak istiyor.

Bunun için Nietzcshe ‘nin dediği gibi “kadını kadın içinde özgür bırakmak” gerekiyor.

Dünya kadınlar günü kutlu olsun.

Hülya YALIM

www.hulyayalim.com

3 yorum yazıldı

  1. VeDoOo dedi ki:

    Çok hoş bir yazı fakat yazıdan sonra yazının güzelliği değil de anlattığı durum aklımda kaldı.Evet Hülya Yalım, bu yazında amacına ulaştı.

    Emekçi kadınlara sadece birgün adamak kötü bir durum ama Dünya Emekçi Kadınlar Günü güzel geçer umarım 🙂

  2. isa dedi ki:

    Nergis kokan mevsimin en güzel günü kadınlara adandı.
    Nergis kokuları sizlere adaklarım olsun; derken?

    Yılın geriye kalan 364 günü erkekler hâkimiyeti; sömürücü öfkeleri, tüm dünyayı tir tir titretiyor. Bu yüzdendir ki dünyanın her yerinden çoğu kez pis kokular geliyor.

    Erkeklerin kendilerini kadınlara karşı sorgulamaları gereken gün; sadece sende bir günle sınırlanmamalı. Balık hafızalı toplumların en sazan erkekleri olduğumuz için bu sorgulamayı yılın geri kalan günlerinde hatırlamak bile istemiyor olabiliriz.

    Bu gün anılırken bile ?Dünya Emekçi Kadınlar Günü? diye pek anılmaz ?Emekçi? sıfatı kasten yok edilir ve es geçilir. Buradaki ?EMEK-(çi)? sıfatı hırsızlığının derinliği acı veren ayrı bir ironidir!

    Ve maalesef ?Dünya Kadınlar Gününü? diye de ansalar birçok erkeğin dilinde sanırım yeniden kirlenecek. Tıpkı Mevlana?nın şu özlü sözünde olduğu gibi: ?Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?? Tüm dünya emekçi kadınlarının yaratığı değerler yaşamsal güneşlerdir. Kimi erkek ulumalarının yaratığı homurtularla elbette ki sönmeyecektir.

    Yaşama kattığınız; emekler güneşler yaratırken aydınlıklarınız erkek karanlıklarını aydınlatsın?

    Saygılarımla?

  3. Gilmansah dedi ki:

    Toplum mühendislerinin elinden kurtulabilse kadın… işte belki o zaman hem kadınca hem insanca yaşayabilme şansını yakalayacaktır…
    Kim mi toplum mühendisleri, başta ebeveyni, yaşadığı ülkenin kanunları, laikçileri, dincileri, hocaları, hacıları, karşı cinsi, her şeye karışan cinsler… Gerçek şu ki; elmanın diğer yarısı olan kadını koruyan kollayan da, hırpalayıp kullanan da diğer elmanın yarısıdır!.. Ne mi yapmalı, elden geldiğince çürük elmaları yarımları ayıklamalı…
    Dünyanın her yerinde kadına olan bakış tarzı bellidir. Ama özellikle şunu vurgulamak isterim; ataerkil aile yapısıyla her türlü sapkınlığa açık olan aziz milletime ait fertlerin beyinciklerine öncelikle olarak kadına, şehvet ve şiddetle değil, şefkat ile bakmayı öğretmek gerek.
    Sevgili Yazar, bu hamur çok su götürür… İşin doğrusu kadına haksızlık yapan karşı cinsi olduğu gibi, zaman zaman aynı cinsi daha fazla haksızlık yapmaktadır… Lastik reklamında kendini kullandıran kadın gibi… Ya da yapılan reklamların büyük kısmında vahşi cazibesini, cezbedici dişiliğini pazarlayanlar gibi…
    Ama gerçek şu ki, dünyanın her yerinde en çok şiddet ve haksızlığa uğrayan kadındır… Ve bu sapkınlığın mimarları da malesef Ademoğullarıdır… Savaş ve barış bir arada yokoluşa kadar sürecek.
    Gününüz kutlu olsun…

Yorumun ne olacak?