Uluslararası alanda çocukların korunmasına ilişkin bir örgütün kurulması düşüncesini ilk olarak 1894 yılında Jules de Jeune ortaya atmıştır. Ancak bu alandaki en önemli gelişme, 1920’de Cenevre’de “Uluslararası Yardım Birliği”nin kurulmasıdır.
Bu örgütün ve “Uluslararası Kadınlar Meclisi”nin çabaları sonucu Milletler Cemiyeti 26 Eylül 1924 yılında “Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi” adı altında bir beyanname yayınlamıştır. Atatürk tarafından da bizzat imzalanan bu Beyanname, çocuğun gelişmesi, korunması, tedavi görmesi, eğitilmesi, istismardan korunması, en önce yardım görmesi, kardeşlik ve barış ruhu içerisinde büyütülmesi prensiplerini içeren beş maddeden oluşmuştur.
Çocuk haklarını konu alan ikinci önemli uluslararası belge 20 kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen ve on maddeden oluşan “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi”dir. Bu Beyanname, ayrımcılığın önlenmesi, çocukların ad ve vatandaşlığa sahip olma hakkı, sağlık ve sosyal güvence hakkı, özürlülerin ve korunmaya muhtaç çocukların özel olarak korunması, eğitim hakkı, korunmada öncelik hakkı, istismardan korunma, ayrılık yaratan baskılardan uzak tutulma ve kardeşlik ruhu içinde yetiştirilme konularında ilkeler koymuştur.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin bu ilkesi doğrultusunda yasalarımızda kurallar vardır. 1982 Anayasası’nın 10. maddesine göre, herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Medeni Kanunun çeşitli kurallarında da eşitlik ilkesi yer almıştır. Bu kanuna göre, her kişi medeni haklardan kanunun sınırları içinde eşit olarak yararlanır. Haklara ve borçlara ehil olmakta herkes eşittir (m. 8).
Millî Eğitim Temel Kanunu bu ilkeyi eğitim eşitliği açısından ele almıştır. Bu Kanun’a göre, eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet, din ayrımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, sınıfa ayrıcalık tanınamaz.
Görülüyor ki, T.C. Anayasası ve mevzuatı genelde, ayrım gözetmeme ilkesiyle tam bir uyum içindedir. Bununla birlikte, uygulamada ayrım gözetmeme ilkesinin tam olarak yerine getirilmesini sağlamak için yasalarda değiştirilmesi gereken kurallar bulunmaktadır. Ayrıca sağlıktan iletişime kadar değişen bazı alanlarda süregelen eşitsizlikler ve temel sosyal hizmetlerin tam olarak sağlanamaması sonucu bazı çocuk grupları ayrımcılığa maruz kalmaktadır.
Okullaşma açısından ülkenin çeşitli bölgeleri ve kırsal-kentsel farklar, Devletin gereken hizmeti ülkenin her köşesine yeterince götürmediğini, dolayısıyla buralarda yaşayan çocuklar aleyhine ayrımcılık sonucunun fiilen ortaya çıktığını göstermektedir.
29. maddeye göre, eğitimin en önemli ve başta gelen amaçlarından biri, “… çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin eksiksiz biçimde geliştirilmesi ve çocuğun özgür bir toplumda yaşantıyı sorumluluklar üstlenecek biçimde eğitilmesidir.”
Çocukların yüksek yararına ve ayrımcılığın yasaklanmasına ilişkin ilkelerin ulusal yasalarla içselleştirilerek mahkemeler tarafından dikkate alınması sağlanmalıdır (29).
3. maddenin 2. fıkrası devletleri; çocuğun ana-babasının ve kendisinden hukuken sorumlu diğer kişilerin hak ve ödevlerini de gözönünde tutarak gerekli bakım ve korumayı sağlamakla yükümlü tutmaktadır. Çünkü, bakım ve koruma bazen ana-babaların tek başlarına sağlayamayacakları yönler içerir. Örneğin çocuğun eğitim hakkının gerçekleştirilmesi böyledir. Devlet, çocuklara parasız ve zorunlu ilköğretim olanakları sağlarken, ana-babalar da, onların yüksek yararları doğrultusunda eğitim görmelerini sağlayacaklardır.
3. maddenin, 3. fıkrası, çocuklarla ilgili kurumlar, hizmetler ve tesisler için standartlar oluşturulmasını ve devletin gerekli izleme etkinlikleriyle bu standartlara uyulmasını sağlamasını öngörmektedir.
1982 Anayasası, çocukları, ihtiyaçları öncelikli olarak karşılanması gereken özel gruplardan biri olarak kabul etmekte, çocukların çıkarlarına öncelik verilmesini örtülü biçimde ifade eden hükümlere yer vermektedir. Bu maddeler, çocukların korunması için uygun önlemlerin alınmasını (m. 41/II), maddi imkanlardan yoksun yetenekli çocukların öğrenimlerini sürdürebilmeleri için desteklenmesini (m. 42/VII); çocukların çalışma koşulları bakımından özel hükümlerle korunmalarını (m. 56/III) emreden hükümler içermektedirler. Çocuklar, öncelikli olarak sosyal hizmetler sunulması gerekli gruplar arasında yer alırlar (SHÇEKK m. 4/c).
1990 Dünya Zirvesi Bildirgesi, çocukların özgür bir toplumda sorumlu bir yaşam için hazırlanmaları, ilk yıllarından başlayarak toplumların kültürel yaşamına katılmaya teşvik edilmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. B.M. Çocuk Hakları Komitesi’ne göre, “çocukların aile ve okul yaşamı olmak üzere, toplumsal yaşama katılımlarını teşvik etmek; düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinden daha fazla yararlanmalarını sağlamak için daha çok çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu özgürlükler yalnızca, yasalarla belirlenmiş ve demokratik bir toplumda gerekli olan sınırlamalara tabi tutulmalıdır.”
… Her ülke ve Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletlerin başlattığı bütün süreçlere gençlik temsilcilerinin de katılmalarını ve bu süreçleri etkilemelerini sağlayacak mekanizmaları oluşturup geliştirmelidir (35).
(Eylül-Ekim 1996 “Çocuk Medya” Konulu Genel Görüşme, ÇHS/K/57, s. 42 vd.) (36). e. Okul ortamındaÇocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe açıklayabilmesine ilişkin genel hak okul yaşamına ve ortamına ilişkin bütün kararları kapsar. Okulda çocuğu ilgilendiren herhangi bir idari süreç ya da disiplin kovuşturmasında, ya da başarı değerlendirilmesinde çocuğun bu hakkını kullanmasına imkan sağlanmalıdır.
12. ve 13. maddeler açısından önem taşıyan diğer bir konu da çocukların kendi aralarında örgütlenerek okul bültenlerine ve dergilerine katkıda bulunmalarıdır.
Demokratik eğitim, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 11. maddesinde Türk Millî Eğitiminin temel ilkeleri arasında düzenlenmiştir. Ancak eğitimin demokratik olması, öğretmenlerin demokratik tutumu ve davranışları kazanmış olmaları yanında, öğretim etkinliklerinde kullanılan yöntem ve tekniklerin de, çocukların katılım haklarını kullanmalarına fırsat verecek içerikte olmasına bağlıdır. Okullar, öğrencilerin demokrasiyi yaşayarak öğrendikleri yerler olmalıdır.
Okullarda demokrasinin kuralları işlemediği sürece orada demokrasi öğretilemez. Bu da ancak, öğrencinin kendi eğitimi ile ilgili konularda alınan kararlara katılmasıyla mümkündür.Çocuğun okul ortamında görüşlerinin dikkate alınması ile ilgili olarak Millî Eğitim mevzuatındaki en önemli gelişme, 23 Eylül 1998 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik”in 37. maddesine dayanılarak hazırlanmış olan Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları Yönergesidir. Sözü edilen yönetmeliğin 37. maddesi “… okulun iç ve dış öğeleri ile sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve özel sektör temsilcilerinin, eğitim yönetimi ve karar süreçlerine katılımı ile katkılarının sağlanması gibi amaçlara imkan verecek Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları oluşturulur.” ifadesini içermektedir. Bu ifade doğrultusunda hazırlanan ve Kasım 1999 tarihli Tebliğler Dergisinde yayımlanan Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları Yönergesi’nin 13. maddesi, Okul Öğrenci Kurulunun Oluşumu ve Görevlerine yer vermiştir: “İlköğretim okullarında bir müdür yardımcısı ile rehber öğretmenin gözetiminde, her sınıfın şube öğrencileri kendi aralarından birer şube temsilcisini, şube temsilcileri de aralarından, her sınıftan bir öğrenci olmak üzere, okul öğrenci kurulunu oluşturacak olan sınıf temsilcilerini seçer.
Öğrenciler arasından seçilen şube ve sınıf temsilcilerinin temsil görevleri, seçildikleri usulde sona erdirilir ve yerine aynı usulle temsilci seçilir. Bu kurul orta derecedeki okullarda her sınıftan iki temsilci olacak şekilde aynı usulle oluşturulur. Okul öğrenci kurulu, öğretim yılı başında toplanarak üyeleri arasından bir başkan, bir başkan yardımcısı, bir yazman ve diğer kurullara katılacak temsilcileri seçer ve gündemindeki konuları görüşmek üzere ayda bir kez toplanır. Toplantılarda kararlar oy çokluğu ile alınır. Gündem rehber öğretmenin koordinatörlüğünde hazırlanır ve iki gün önceden ilgili okul müdür yardımcısı tarafından ilgililere duyurulur.Yönergenin 17. maddesinde “Eğitim Bölgesi Danışma Kurulu”nun oluşumu ve görevleri ayrıntılı biçimde açıklanmaktadır. Kurula, bölgede bulunan eğitim kurumlarının “Okul Öğrenci Kurulu” başkanlarının kendi aralarından seçecekleri bir temsilci de katılmaktadır.Hukukumuzda eğitim ile ilgili olarak çocuğun görüşünün alınması ve bu görüşlere önem verilmesine ilişkin diğer bir örnek te, Millî Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliğinde bulunmaktadır (37). Bu Yönetmelik, öğrencilerin disiplin soruşturmasına aktif biçimde katılımını sağlamak amacıyla “onur kurulları” oluşturulmasını hükme bağlamıştır (m. 9). Bu maddeye göre, “öğrencilerin okul yönetimine katılmalarını sağlamak amacıyla okulda her sınıfın bütün şubelerinden birer öğrenci … ders yılı başında sınıf öğretmenleri veya danışman öğretmenlerin gözetiminde seçilerek “Onur Genel Kurulu” oluşturulur. Onur Genel Kurulu “Onur Kurulunu” seçer, okulda öğrenciliğe yakışmayan davranışları inceler ve bunların düzeltilmesi için alınması gereken tedbirler hakkında tekliflerde bulunur (m. 10).Okul ortamında çocuğun katılım hakkını kullanmasına olanak tanıyan bir diğer uygulama da MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi’nin (EARGED) Millî Eğitim Geliştirme Projesi kapsamında 208 okul pilot seçilerek uygulamaya koyduğu Müfredat Laboratuvar Okulları (MLO) bünyesinde okul gelişim modeli projesidir. Bu okullarda yapılan çalışma ve uygulamadan elde edilen deneyimlerin sistem geneline yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Bu amaçla MLO Yaygınlaştırma Yönergesi hazırlanarak modelin Türkiye’nin tüm okullarında uygulanması sürecine girilmiştir (MEB, Tebliğler Dergisi, Sayı 2506, 19.10.1999).Okul Gelişim Modeli (MLO) katılımcı ve işbirliğine dayalı bir çalışma sistemini esas almaktadır. Okulun gelişimini planlamak, planlanan çalışmaları uygulamak, çalışmalarda okul içi ve dışı koordinasyonu sağlamakla görevli “Okul Gelişim Yönetimi Ekibi” geniş bir katılımla oluşturulmakta ve bu ekipte öğrenci temsilcisi de yer almaktadır
UNICEF’in 1999 Raporunda da belirtildiği gibi, okuma yazma bilmeme çok ciddi sorunlara neden olmaktadır. Anne ve çocuk ölümlerinin önde gelen etkenlerinden biri, annenin eğitim düzeyinin düşüklüğü ya da hiç okuma yazma bilmemesidir. Kız çocuklarının okullaşma oranındaki 10 puanlık bir artış sonunda bebek ölüm hızı binde 4.1 azalmaktadır (38). Şu halde, çocuğun en temel hakkı olan yaşama hakkı ile eğitim hakkı arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Yaşam hakkının yanı sıra, çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlâk gelişimi için eğitime gereksinimi vardır. İnsanın doğuştan getirdiği yetenekleri geliştiren en önemli araç eğitimdir. Eğitim olmadan insanlar üretken biçimde çalışamazlar, sağlıklarına özen gösteremezler, kendilerini ve ailelerini gereği gibi koruyamazlar ve kültürel açıdan zengin bir yaşam sürdüremezler. Okuma yazma bilmemek, insanların yaşadıkları toplumlarda, bütün halklar ve gruplar arasında anlayışı, barışı ve hoşgörüyü, iki cinsiyet grubu arasında eşitliği öngören bir ruhla yer almalarını güçleştirir. Konu toplumun bütünü açısından ele alındığında, eğitim hakkının gerçekleştirilmemesi, demokrasi ve toplumsal ilerleme, böylece de uluslararası barışa ve güvenliğe zarar verecektir.”Özgürlükçü demokratik düzeni benimsemiş ülkelerde eğitim, kişilerde yaratıcı ve eleştirel düşünce yeteneğini geliştirir, çocukların ilgi ve yeteneklerini değerlendirir. Onlara geniş bir dünya görüşü ve hoşgörü kazandırır. Ülkeler, sağlıklı ve çağdaş bir eğitim aracılığı ile kalkınmanın gerektirdiği sayı ve nitelikte insan gücünü yetiştirirler. Böylece, eğitilmiş insanlar tarafından ülke kaynakları daha etkili ve planlı bir biçimde değerlendirilir, ülke zenginleşir, insanlar daha mutlu ve rahat bir yaşam sürdürürler.Şu halde hem bireyin hem toplumun gelişmesi; herkese yeteneği, kapasitesi ve ilgisi doğrultusunda eğitim görme hakkının sağlanmasına bağlıdır. Ayrıca, insan hakları ile ilgili uluslararası belgelerin ve anayasaların temel ilkeleri olan hürriyet, eşitlik ve demokrasi, bireyin ve toplumun gelişmesi sağlanmadıkça gerçekleştirilemez. Çünkü, insan hakları ve demokrasi, ancak halkın belli bir eğitim düzeyine ulaştırılmasıyla korunup gerçekleştirilebilir.İşte eğitimin bu önemi nedeniyledir ki, eğitim hakkı 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi başta olmak üzere, o tarihten bu yana uluslararası pek çok bildirge ve sözleşmede yer almış, Birleşmiş Milletler’in son on yılda yaptığı bütün önemli zirve ve toplantılarda ele alınıp tartışılmıştır (39). Eğitim hakkının 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alması, Birleşmiş Milletler’in sosyal, ekonomik ve kültürel hakları, medeni ve siyasal haklarla uyumlu olarak geliştirme yönündeki kapsamlı çabalarının başlangıcını oluşturmuştur. Bu hakların bölünmezliği 20 Kasım 1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de güvence altına alınmıştır.Sözleşme ile bir zamanlar çocukların gereksinimleri olarak kabul edilen hususlar artık hak sayılarak, devletten ve uluslararası topluluktan istenebilir duruma gelmiştir.Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 28. maddesi, çocukların eğitim hakkını tanımakta, taraf devletleri, çocuklara ücretsiz zorunlu temel eğitim sağlamak, ortaöğretimi genel ve mesleki olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlemek ve bunları tüm çocuklara açık bulundurmakla yükümlü tutmuştur. Bunların yanında devletlere uygun bütün araçları kullanarak yüksek öğretimin yetenekleri doğrultusunda tüm çocuklara açık duruma getirilmesi, eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliğin bütün çocuklar tarafından elde edilebilmesi, disiplinle ilgili her konuda, çocuğun insan olarak sahip olduğu saygınlığın korunması görevlerini de vermektedir.Sözleşme’nin 29. maddesi ise devletlerden, çocuğun kişiliğinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesini, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı duyarak anlayış, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla yetiştirilmesini ve özgür bir toplumda etkin bir yaşantıya sorumluluk üstlenecek biçimde hazırlanmasını istemektedir.Sözleşme’nin nitelikli eğitime ilişkin yaklaşımı ise, çocukların bilişsel gereksinimlerini gözetmenin yanında fiziksel, toplumsal, duygusal, moral ve manevi gelişimlerini gözetmektir.
Herkes İçin Eğitim Dünya Konferansı’nda her çocuğun hakkı olan kapsamlı öğrenme tanımı çerçevesinde “yaşam becerileri” kavramına özel önem verilmiştir. Bu Konferans’ta yaşam becerileri kavramına şu öğeler de eklenmiştir: Birlikte iş yapmayı, uzlaşmayı, iletişim kurmayı ve karar vermeyi sağlayacak psikolojik beceriler, insanı çağdaş yaşamın sorunlarına karşı hazırlıklı kılacak eleştirel ve yaratıcı düşünce tarzı.Yaşam becerileri, çocukların yaşamın bütün alanlarında ortaya çıkan durumlar ve sorunlarla baş edebilmeleri için gerekli becerilerdir. Bu becerileri kazanabilen çocuk, bu sayede her türlü sorun ve durum karşısında kendiliğinden yaratıcı olabilir, bunlara pratik çözümler getirebilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, sağlıklı ve sağlığı geliştirici bir okulun dört özelliği vardır.* Okul, çocukların her türlü istismardan, şiddetten, kazalardan korunabilecekleri güvenli bir yer olmalıdır. Öğretmenler, çocukların koruyucuları olarak davranmalı, onların haklarını okul içinde güvenceye almalıdır. Bunların yanında okullar özel gereksinimi olan çocuklar (özürlü çocuklar, AIDS hastaları) için destekleyici ve sıcak ortamlar olmalıdır.*
. Erişilebilirlik, Nitelik ve EsneklikÇocukların okula gitme ve okulda nitelikli eğitim görme hakları vardır. Eğitime ulaşma, hangi toplumda olursa olsun dezavantajlı konumdakiler için bir sorundur. Çocuk Hakları Sözleşmesi, hiçbir çocuğun eğitimden dışlanmamasını öngörmektedir.
3. Kız Çocukların EğitimiKız çocukların da gereksinimlerini karşılayacak ve onlara yaşam becerisi kazandıracak nitelikli eğitim görmeye hakları vardır.
Bu konu, 1990 yılında 155 ülke tarafından onaylanan “Herkes İçin Eğitim Dünya Bildirgesi”nde geniş yer almıştır. Bildirge’ye göre, “en acil öncelik, kızların ve kadınların eğitime erişebilirliğini sağlamak, bu eğitimin niteliğini yükseltmek ve eğitime etkin olarak katılmalarını önleyen bütün engelleri kaldırmaktır. Eğitimde cinsiyete dayalı her türlü önyargı kaldırılmalıdır” denilmektedir
Eşgüdüm GöreviBütün çocukların eğitim hakkının sağlanması ve herkes için eğitim hedefinin gerçekleştirilmesi devletin görevidir. Ancak bu görevin yerine getirilmesinde yerel yönetimler ve hükümet dışı kuruluşlar da önemli roller üstlenebilirler.Devlet her şeye hakim merkezi otorite olarak davranmak yerine, eğitim hakkının gerçekleştirilmesinde ve herkes için eğitim hedefine ulaşma çabasında toplumun çeşitli kesimleriyle işbirliği yapmalıdır. Bunu yaparken de, yerel yönetimler ve hükümet dışı kuruluşların eğitim alanındaki girişimlerini harekete geçirip bunlar arasında eşgüdüm sağlamalı, eğitim kalitesi ve standartlarını belirlemeli ve çocuklarla ilgili bütün girişimlerde Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin temel ilkelerinin gözetilmesine özen göstermelidir.
Yorumun ne olacak?