Nerede ne zaman kulağıma çalınsa, ister “simsiyah gecenin koynunda” ister gün ortasında hüzün dolu bir yalnızlık şarkısıdır benim için dönence.
İçinde barındırdığı sözlere rağmen umut ışığı yok gibi gelir nedense…
Ne Oğlak ne de Yengeç…
Dönence Nobokov’un Karanlıktaki Kahkaha’sı…
Kosinski’nin Boyalı Kuş’u…
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi gibi değişime uğratıyor tanıdıkça…
Devir değiştikçe bıraktığı tat da değişiyor adeta.
Kafalarda medcezir “çatlamış dudaklarda ne bir ses ne bir nefes” dönence sözün bittiği yerdir biraz da…
Hayatın anlamını arayıp durur kendince…
Dilden dile pervane…
Deli dolu divane…
Henüz şarkının başında ksilofondan gelen melodi duyulduğu ilk anda Hemigvay’in Çanları çalar içimde…
Ölümün introsu insanın kendine çağrısı dönence…
Gül pembenin ıssız illerdeki sessiz arkadaşı dönence…
Barış’ın sözünün meclisten dışarıya taştığı andır.
Çiçek Abbas çaresizlik içinde kıvranıp feleğe küfredip, Minübüs alıp yüzü güldüğünde de ince ince çalar dönence…
Enlem ve boylamı bilinmeyen yerlerden, kutuplardan ekvatora, geçmişten geleceğe dumansız haberleşmenin yoludur dönence…
Çocukluk akla gelindiğinde yanmış şeker tadı, gençlikte kahve kokusu, yaşlılıkta gençlik uğultusudur dönence…
Şehrezat’ın anlattığı Binbirgece Masalı olur dönence zamanı kullanır dilediğince …
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı gibi çileli olduğu kadar mağrurdur dönence…
Yazarı bile kayıp dönence…
Barış Manço’dan, Teoman’dan dinledim yıllar önce…
Şimdi İlkel Rüya’dan dinliyorum en Hard Rock biçimiyle…
Dinledikçe defalarca dinleme hissi veriyor kök salıyor gerçekten de…
Dönence…
Mevsimleri aşan hayal ötesi , herkesin başından aşkın…
Zaman zaman dertli de olsa,
Güneş doğdukça uzaklarda bir yerlerde de, en kuytu yalnızlıkta da çalıyor işte herkesin dönencesi kendine göre…
Zamansız, ibresiz, eksensiz dönence…
www.hulyayalim.com 03.05.2013
YAZAN: Hülya Yalım
YAZILAN ZAMAN-MEKAN: (Nisan’ın azizliğine uğramış sonsuz bir dinginlik içinde yaşıyorken, Dönence’yi farklı bir şekilde yorumlayan İlkel Rüya’dan dinleyince şarkının zamandışı bir rengi olduğunu, çeşitli yorumlarla daha da zenginleştiğini farkettim. Dolayısıyla Dönence şarkısı hakkında yazı yazma fikri oluştu. Çünkü şarkıyı dinledikçe gerek sözleriyle, gerek müziğiyle adeta zamanda yolculuk başlıyordu.
Doğrusu şarkının ilk versiyonunu uzun zaman önce bizzat Nejat Tekdal’ dan dinleme şansına sahip olmam da bu şarkıya olan hayranlığımı arttırmış oldu.
Bu yazı yazılırken Dönence şarkısının ilk ve son versiyonları ve ksilofon soloları defalarca dinlendi, tarçınlı çay içildi.)
Benim de çok sevdiğim bir şarkıdır Dönence, ancak uzun zaman sonra İlkel Rüya’dan dinleyince çok ama çok beğendim hatta ne denli bana dokundu ki bu yazı çıktı. Şarkı karanlık fakat iç karartıcı değil asla…
Dönence’nin karanlığı alıp umudu getirmesi bizim için hiç önemli değil; bize kendini bu kadar hissettirip duyursun yeter ki bu da az şey değil bence…
Müzik sende güzel! 🙂
“Uzaklarda doğan güneşlerdir; göremediğimiz.Uzaklarda ki türkülerdir, duyamadığımız fakat duymak için onlarca kelime sarfedip yüzlerce sayfa karalayışımız.
Tüm bunlardan sonra uzak, şimdi daha da uzak.Kök salan ağaçlar kurumaya yüz tutmuş.Zaman siyah, simsiyah.”
Şarkıyı dinlemiş dahi olmanız ve beğendiğinizi ayrıca söylemeniz zaten beni mutlu etmişken, şimdi yazdığınız son yazıda da İlkel Rüya’yı görmek nasıl beni mutlu etti; anlatamam.
Dönence’nin her zaman karanlık bir şarkı olduğunu düşünüyordum ve beni bir türlü gelmeyen bir günün hıncıyla doldurması pek de iyi hissettirmiyordu.Şimdi o günün artık hiç gelmeyeceğini hissediyorum.Haliyle hissedilen gün hiç gelmeyeceğine göre şarkı şimdi daha karanlık, çok daha karanlık; ve tabii ki İlkel Rüya dilinde.
Sağlıcakla kalın.
\m/ 🙂