Yaşanması zor bir yaşamı sürdürüyoruz.Eylemlerimizi her zaman olayların seyrine göre düzenlememiz olanaksız.yaşamak hiç kuşkusuz dile getirmenin tersidir.
“Üç kez tanıklık etmektir;sessizlikte,ateşte ve kımıltısızlıkta. Dünyanın bir üstün anlamı olduğuna inanmıyorum.ama onda bir şeyin anlamı bulunduğunu biliyorum.Bu da İNSAN.Çünkü anlamı bulunmasını zorunlu gören tek varlık o.
Bu dünya en azından insanın gerçeğini taşıyor.Bizim görevimiz de,yazgının,kendisine karşı ona akılsal gerekçelerini vermek.İnsandan başka gerekçesi de yok.Yaşam konusunda verdiğimiz düşünceyi kurtarmak istiyorsak işte onu kurtarmamız gerekir.? -Devamı »
Eylül ayına nedense hep hüzün yakıştırılır. Sararan yapraklar kurşuni bulutlarla dekor oluşturmaya başlayınca, sonbaharın bu ilk çocuğuyla hüzzam makamı tıpkı kanunun telleri gibi kışa doğruaheste aheste sizi sürükler.
Aslında bu muhteşem manzara ile hüzün bir kolunuza girmiş gibi gözükse de, diğer taraftan; siz kolunuza giren hüzünle ilgilenirken, yeni dönemle birlikte yapacağınız planlar programlar sizi diğer kolunuzdan tutar.
Bu döneme ayak uydurana kadar neredeyse ay biter. Uyumsuzluğun hüküm sürdüğü bu zamanda, hava tahminleriyle bile bir türlü yakalayamadığınız mevsimi; üstünüze ne alacağınızı şaşırdığınızdan kah ince giysilerle titreyerek, kah kalın giysilerle uzaya çıkan kozmonot edasıyla selamlayarak karşılamak zorunda kalırsınız.
İşte bu kararsızlıkların, çaresizliklerin sonucu sanki aranızda gizli bir anlaşma var gibi ve tıpkı Alpay?ın şarkısı gibi, darbeleri ve miat yaratan terör saldırılarıyla psikolojik yıkım yaratmanın yanı sıra, hastalıklar da nedense hep ?EYLüL?DE GELİR.?
?Yapılacak şeyler ne kadar azsa vakit o kadar zor bulunur.? Sürekli vakitsizlikten dem vuran yaz molasından kış uykusuna dalanları bir tarafa bırakırsak, derinliğe girip kaybolanları da kendini tamamen çalışmaya verip hüznü ertelemeyi yeğleyenleri de yoklayan ağrıların, sancıların davetsiz misafir misali en sık ziyaret ettiği zamana denk gelir hep bu ay. -Devamı »
Bir kitap olsaydınız, hangi kitap olmak isterdiniz?
Müziği yönlendiren bir solfej kitabı mı? Yoksa, dünyayı karış karış gösteren fiziki veyahut da siyasi renkli bir atlas mı?
Durun durun bildim… Zaman zaman ahlaki zaman zaman ise, dini kılavuz niteliğinde KUTSAL KİTAP olmak isterdiniz değil mi?
Bilemedim mi? O halde Çok yetenekli ve ünü dünyaya yayılmış bir gurme?nin elinden çıkmış yemek kitabı olabilir mi? olmadı mı? Pekala… üzümün meşakkatli yolculuğunu anlatan bir şarap kitabı olmaya hayır demezsiniz her halde? -Devamı »
Doğum ilk reklamsa, ölüme Azrail’in en çok dolaştığı semavi dinlerin merkezinde, Kudüs?te belki de doğuştan siyasi doğdu, Edward Said.
Hristiyan bir Filistinli olarak gençlik döneminde göç ettiği ABD’de çetrefilli yaşamı boyunca oluşan diyalektiği hep içinde barındırdı ve büyüttü. Dolayısıyla, dünyanın en önemli düşünürleri, yazarları, eleştirmenleri, entelektüelleri arasında yer alması, böylelikle kaçınılmaz oldu.
Birkaç hafta önce, “Fildişi Kuleden İnen Entelektüel” adlı yazımda, “Entelektüel” kitabından alıntılar yaptığım profesör Edward Said, 10 yılı aşkın bir süredir mücadele ettiği hastalığına yenik düştü ve geçen hafta yaşama veda etti. -Devamı »
Geçen yazıda, hastalıklı zihnin oluşturduğunu iddia eden, hatta hastalıklı alfabetik sıralayan ?Hastalıkların Zihinsel Nedenleri? adlı kitaptan söz etmiştik.
Kitaba inanıp inanmamayı size bırakmıştım fakat, bu hafta kitabın en önemli eksikliğinden söz etmeden geçersem, hatalı olmasa da eksik bilgi vermiş sayarım kendimi.
Hani hastalıklar alfabetik sıralamaya göre düzenlenmiş, aklınıza gelecek tüm hastalıklar için de mevcut demiştim ya… Yalan, hem de kuyruklu yalan.
Hani nerede? Bir halkın, bir grup insanın diğer halk ya da insanlardan farklı olmakla kalmayıp, aynı zamanda diğerlerinden fiziksel entelektüel ya da ahlaki bakımdan daha iyi, daha güçlü, daha yüksek ya da yaratıcı olduğunu, bu üstünlüğün atalardan miras alınmış olan biyolojik farklılıklardan kaynaklandığını savunan, ?IRKÇILIK!?
-Devamı »