Kerameti kendinden menkul şeyhlerin hayli bol olduğu bir dönemde,
gözler vel fecir, samurdan bir kaş, başında hareli nar olduğunu sanan
Şeyhil Mıhşi adında bir şeyh vardı ki; dili mukallit, görüntüsü Halepçe…
Vurdu mu hele hançere…
Yer gök dinler sanırdı….
Eşi benzeri olmayan bir sanattı yaptığı…
Her daim yörük semai formunda olan bu fikri mücerret Şeyhil Mıhşi Efendi
elinde tütün gören ahaliye;
“Helal ise içiyoruz en efkarlısından yok haram ise yakıyoruz en azından…”
diyen üstadın rakibi olduydu bir aralar…
Müftehir edilsin isterdi taa! çocukluğundan beri zavallı…
Ama ne yazık ki; doldurulmuş dolma anlamında Şeyhil Mıhşi koydular adını ta o zamanlar…
Boyu yer elması, davul bir göbekle işkembe-i kübradan konuşur olunca…
Acayip ve garaip hareketleri farkına varıldığında, Şeyhil Mıhşi efendiyi bir hocaya göndermekte çareyi buldular…
“Her şey Allah’tan” derdi hocası “her şey Allah”tan…
“Şifası için biraz talim gerekli, biraz da nefis terbiyesi hepsi o kadar”
deyince hemen başladı okumalar…
Küfür ettikçe okunmuş küflü ekmek yedirdiler ki; yedikçe şişti Şeyhil Mıhşi efendi o dönemler…
Elinde tesbihiyle, pürü pak bir eğitimle hocası salıverdi bir gece vakti ki ; Mıhşi hatırladıkça bu anı karalar bağlar…
Pek bir akıllı görünüyordu bizim ki o aralar…
Ailesi “nasıl geçirecek acep bu demi” diye hep meraktaydılar…
Nihayet işkembe-i kübradan atacak yer bulduydu Şeyhil Mıhşi efendi kendine, bitmişti artık yakınmalar…
Siyaset yapacaktı bundan böyle, aldı yanına; maskeler, postlar…
Makam vecdi sarmıştı bir kere, aradığını bulamayınca aldı bizim Şeyhil Mıhşi’yi telaşlar…
Summe haşa! Günahı söyleyenlerin boynuna, meğer siyaset yapayım derken, dalkavuk olmuş Şeyhil Muhşi efendi eyvah ! eyvah ! …
Maşallah ! Maşallah !
Abdi memluk, Şeyhil Mıhşi adlı zevat, kraldan daha kralcı olmakla birlikte,
“padişahım çok yaşa” demekten dili pelesenk olsa da, kendisine yetmemekte,
sorsan yaptığı “ahlaka mugayyır olmak da ne kelime,” aksine “hayli edeplice….”
Yeterince göze girmek için aza’fı muzaaf, zaaflarına köle Şeyhil Mıhşi efendi, her daim el pençe ,her daim emre amade….
Üstelik sırrı faş edildikçe, daha çok şiddetlenmekte…
Dilin kemiği olmadığından bir kere, meyletti hele…
Küllerinden doğar sandı bizim Mıhşi yaptı bir bedia,
Şeyhil Mıhşi ettiği lafları duyanlar ise hala ederler ona beddua…
Şeyhil Mıhşi’yi şikayet etmek için ” Her şey Allah’tan!.. Her şey Allah’tan…” diyen hocaya gitti ahali o zamanlar…
Cemaat ehlinden biri hocaya; ” öğrenciniz Şeyhil Mıhşi efendi,padişahı yere göğe sığdıramadığını belirtmek için; gittikçe hadsizleşmekte, her yolu mubah bulmakta…
Bir gün padişaha; “benim atamsın” der yetmez ona…
Bir kaç zaman sonra “padişaha dokunmak ibadettir” der…
Bu da yetmez “padişahın doğduğu şehir mübarektir” diyor sağda solda utanmadan…
En sonunda “padişahın çıkacağı televizyon yere konmaz” dedi, el insaf hoca,bu da mı Allah’tan ?”
Hoca’dan Mıhşi’yi kasteden el cevap;
“Allah arada sırada bazı deyyuzları aracı eder…”
Buğz edin erenler….
Toprak atın üstüne…
Ya Şeyhil Mıhşi efendi adını doldurulmuş dolma anlamında koydular,
seni doldurulmuş adam buldular…
Ama en iyisi mi dolmasın sen dolma kal…
www.hulyayalim.com 27.03.2013
YAZAN: Hülya Yalım
YAZILAN ZAMAN-MEKAN: ( Son zamanlarda bazı siyasetçilerde ve bürokratlarda görülen bir hastalık üzerine yazıldı bu yazı.. Hastalığın adı yağdanlıktır. Yağdanlıkta çıta yükseldikçe adamlık yerlerde sürünmekte… Güney Doğu’da özellikle Kilis’e özgü Şıhıl Mahşi (dolmaların kralı) adlı yemekle kraldan daha çok kralcı bu doldurulmuş adamları lav etme isteğiyle hayali bir kişilikle onlara gönderme yapma amaçla yazıldı. Bu yazı yazılırken Hacı Arif Bey’den “Olmaz İlaç Sine-i Sad- parame” ile Minür Nurettin Selçuk’tan “Koklasam saçlarını bu gece fecre kadar…” dinlendi.
Bu yazı yazılırken önce su sonra Türk Kahvesi içildi lokum yendi)
Görüntüye bakılırsa bu şişme sadece Siirt dolmasıyla olmamış gibi 🙂
Yapmayın Taci Bey yine mi Hür Adam filmine gidicez o filme gittim yorumladım görüşlerimde zerre sapma olmadı
fakat önyargısız da olmaya özen gösterdiğim doğru hepsi bu…
Benim direksona ihitiyacım yok ki doğuştan yönüm solda çünkü solağım ancak orada da
“Artık bülbül ötmüyor
Gül dolu pencerede
Yalnız hatıran kaldı
boş kalan çerçevede..”
Sağ sol değil insanı bulmak artık mesele….
Sevgi ve saygı da her daim bizden… 🙂
Size layık olmaya,sorunlara tercüman olmaya çalışıyoruz işte böyle Gılmanşah Bey,
beğendirdiysek ne mutlu bize.. Bu dertler beni deründan etkiledi pare pare etti ki isyanın bayrağını sallamak istedim.
Yorumunuzla yazıya derinlik kazandırdınız,beni yüreklendirdiniz her zaman ki gibi…
Sizin de ellerinize yüreğinize sağlık…
Sevgili Yazar,
Uzun zamandır bekleyişinin hikmet-i sebebini bir türlü fehmeyleyemedim… Yazıyı okuyunca!.. İşte bu.. Barika-i Garra ve barika-i hakikat ancak bu denlü dile getirilebilirdi diye hükmeyledim…
Tebrik ve tesid ediyorum, elinize, dilinize, gönlünüze bereketler olsun… Molla Kasım’lar ortaya çıkmadıkça bu azim hataları işleyen adam-ı nadanlar reh-i pa-bus eylemeye ve meydanı boş gördükde, azmaya, azmanlaşmaya kendilerini haklı görecekler… Kralın çıplak olduğunu lal olanlar biliyorlar… Amma işte lal olmayanların da hakikat-ı garra adına mertlik meydanına çıkıp haykırmaları gerekmektedir… İşe gün bugündür… Yüreğine sağlık Sevgili Yazarım…
makale gibi olmuş yazın , ben beğendim
de… acaba şeyhıl mıhşi siirt dolması yemişte mi böyle toparlak olmuş . çünkü bakıyorum siirt’lilerde aynı yolda . tayyip efendi diyor da başka bir şey demiyor …
Ey erenlere karışmış yazar ,
anlaşılan siz hidayete erdiniz ,
na saçmalıyor bu can demeyin ,
Bir zamanlar nur ve saidlerinde , aynı yoldan
geçtiğini unutmayın ,
size saygım vardı . şimdide sevgim saygımı
aştı.
harikasın güzel prenses .
biraz daha direksiyonu sola kırsan , orda ırmaklar akan yakut ve zümrütler göreceksin inan .