?Felsefe çift yüzlüdür, söndürülmeyen metafizik iç güdü dünya ve hayat bilmecesinin çözülmesine yönelir bundan dolayı filozoflar, din adamları ve şairler akrabadırlar.? İster Homeros yazsın aşağıdan yukarıya ister tanrı göndersin yukardan aşağıya yada filozof yazsın akıllı budala, yolculuğumuz hiç kimsenin ülkesine en iyisi mi deyin siz Agora Meyhanesine.
Sonbaharın tatlılığı yağmurlarla kasımı kucakladığında akrep burcunu ortalar. Tüm gece açık gözlerle uyuyor çünkü tabiat onların kalplerini böylesine dürter, işte o zaman insanlar bu ülkeye gitmeyi düşler. Bu ülkeye varmak için imanımla yola koyulduğumda bir hana vardım da gece çöktü başıma kapıyı araladığımda biri ?su? verdi bana tam içerken ılık bir nefes vurdu anlıma ilerleyince kendimi buldum tarikat arasında ve ortalarında bir hoca, ?müzik ve armoni? diyor saymayı öğretiyor galiba: ?seni bir öpsem, ikinin hatırı kalır, iki öpsem üçün boynu bükük.?
Değişik pek çok kişinin yolları birleşmişti hiç kimsenin ülkesini bulmada odalar koridorlar pek genişti burada ne kalmıştı ki varmak için murada.
Biri sesleniyordu tam o sırada ?Tanrıyım ben sevgi ve nefret koydum dünyanın nedenine Tanrı olduğum ispatlanmak istense atlarım Etna?nın kraterine.?
?Atlamana gerek yok? diyordu diğeri ?herkes yapar kendi benzerini? ?elimde elin görmeden eteğimden el öpmeden daha ENEL HAK demeden yüzdüren sen değil misin??
Mağrur bir edayla konuşuyordu öteki ?Agora Meyhanesi varsa eğer ateş rengi kırmızı şaraptan içemezsin içsen bile bu ateşi söndüremezsin.? Beriki yanıtlıyordu.
?Agora Meyhanesini konuştuğumuza göre içine girersin üstelik istediğin kadar şarap içersin.? Birde öğrencisi vardı parlak ve keskindi tavuskuşundan yapılmış oku asıl sen şimdi asil öğrencileri oku.
Birincisi şairleri kovmuştu yalancı diye evinden, ümidi kesmişti görünmeyenden belki de en büyük şair oydu diğerlerinden ?Ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı seni beklediğim kadar.? diyordu İDEA?sına.
İkincisinin elinde garip bir ?alet?, var alette bir keramet; ?Olur mu hiç düşünce aleti dön de aynaya bak? Bir aşağı bir yukarı volta atıyordu koridorda, gençler vardı hep etrafında anlatıyordu heyecanla ?Hiçbir şeyden çekmedi hocam Retorikçilerden çektiği kadar, hatta çirkin yaratıldığından da müteessir değildi. Öyle to be or not to be kendisi için mesele falan değildi.? Verdiler bir gece baldıran zehrini uyanmayı verdi.
Bir keşiş duruyordu en ücra köşede yüreği ihtiraslı başı gökte sesleniyordu Tanrı?sına; ?Ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum içimi seninle ısıtıyorum.? Dayanamaz seslenir mutluluğun takipçisi; ?Haydi papaz vakit tamam akşam diyordun işte oldu akşam, kur bakalım çilingir sofrasını dinsin bu kalp ağrısı.?
Laf yetiştiren biri vardı bitap olmuş. ?Dua hayatımdan geçen iyi düşünceler fenalar ise küfür heyhat baykuş oldum nerede bülbül.? Boş verenler vardı birde büyük bir odada sıkılınca bunlar hayata ediyorlardı veda. ?Biz kafileyiz şadımız yok, şad olmak için inadımız yok. ?Tam o sırada şikayet ediyordu fıçıdaki; ?selam verdim rüşvet değil diye almadılar.?
İşte o gün bu gün elinde fener insanı arar…
Masa başında oturmuş ince zayıf; Düşünce gücünden erimiş biri vardı. İçten bir kuvvetle sürükleniyormuşçasına iç çekerek ?Kamyonlar kavun taşır ben hep seni düşünürüm.? diye mırıldanıyordu sessizce. Ben hep seni düşünürüm? diye defalarca tekrarladı. Sesinin tonunu yükseltip birden ayağa kaldı. ?Düşünüyorum öyleyse varım Tarantababu.? Sevinç çığlıkları atıyordu karşı kapıdaki gülüyordu ona. ?Düşünen yorulur, seven düşünür, metafizik çöplükle uğraşan içine dökülür.? Diyordu. Pencere önünde aynı dertten muzdarip olan ise eskilere mazi deyip yeni dünyanın değerlerini görmeyi öğütlüyordu.
Varlığını hissettiren vardı birde baştan çıkarmanın inceliklerini öğretiyordu yandaşlarına. Dünyaya düşkün olmamıştı, üstün tutardı şiir kitaplarını Magister felsefesini anlatan pahalı urbalardan.
Sol koridorun önünde biri vardı ki bütün yasaları bilirdi ezbere üstünde zıt renkli diyalektik elbise. Sordular ona ölümden sonra yaşama inanıp inanmadığını ?Tabi ki ben böyle yaşam sürdüm.? Diye aldılar ağızlarının payını. Merdiven önünde acı acı bir inilti işitildi. ?Işık biraz daha ışık beni faust bu hale getirdi.? Hafif öne eğilmiş ince yapılı üç köşeli şapkası elinde bastonuyla biri yetişti imdada. En başa koyacaksın, dedi kritik bilinci ?Ağır ağır çıkacaksın merdivenleri, eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.? Ayarlatırken saatleri dakikliği gecikti bir gün okurken Emile?. Emil?in kahramanı tatlı tatlı ederdi İtiraflar?ı. Kasbergli Çinliydi dakik kişi bazılarına göre. O yüce olamaz olsa olsa nice (Nietzsche) ki aşıktır felsefeye. ?Sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin, sana kafir dediler diş bilendim Hakka bile kahpelendim de gazap bağladım ahlaka yine bence dinin de küfrün de mukaddesti senin.?
Telaşlı biri göründü. Geç kaldık zamana, deyip saatine bakıp duruyordu. ?Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında.?
Çıkarken kapıdan seslendim filozoflara ?Kendinize zamanınız ola? güç işler görmüş yüzünüzün ardında şair ruhlarınızı gizlemişsiniz gibi geldi bana. Meğer burasıymış Hiç Kimsenin Ülkesi ve dahi Agora Meyhanesi ve siz evet! Evet! Siz ?Çok güzel bir yaşamdı yaşadığım SÖYLEYİN ONLARA!.?
Değişim Gazetesi
(16.12.2002)
Yorumun ne olacak?