Apolitize ediliyoruz milletçe ülkece hem de günlerce… Gündemdeki olayları tekrar etmek istemiyorum size ama paparazzi haberlerine taş çıkarırcasına magazine kaydırılıyoruz gittikçe, bilinçli olarak…
Uymasak da dinlemesek de bitirmiyorlar bir türlü ve doğal olarak bir şekilde tam da içinde buluyoruz kendimizi .
Konu başlığımız sivil itaatsizliği ütopya olmaktan kurtarıp şüphesiz ki direnişiyle hayata geçirerek tarihe geçen Mahatma Gandhi bizi yok edecekler şunlardır der: “İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.”
“Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarfetseniz, nafiledir.” Madem bu kadar sistematik bir şekilde bizi apolitize ediyorlar bizi uyutmak bir yana uyku taklidi yapmaya zorluyorlar biz de inadına politize olacağız işte…
Bu sefer siyaset felsefesine bile değinmeden Aristotoles’ in “insan siyasi hayvandır”Hobbes‘un “insan insanın kurdudur” Rousseau?nun “yaşam bir sözleşmedir” ahkamlarına bile girmeden sizi direnişe davet ediyorum ya da gösteriye .. Öyle pasif falan da değil mertçe bir direnişe şahit olup edilgen olmak da aktif olup yanımda olmak da sizin elinizde…
“Tam bir çürüme dönemi yaşıyoruz. Devlet bireylere,”omlet yapmak için kırılması gereken yumurtalar”olarak bakıyor.Yeni bir toplumsal mutabakat ihtiyacı var;devlet istemiyor.Mevcut hukuk sitemi zevahiri kurtarmıyor. Peki bütün bunlara rağmen vicdanı sızlayan,adalet duygusuna sahip ,herkes için haksızlığa karşı çıkan ve haksızlığa karşı çıkan herkesle birlikte davranmayı beceren kişi(lik)ler birliktelikler imkansız mı?”
“Kamu vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik” adlı kitap aynen böyle diyor ve ekliyor “sivil itasizlik haksızlıklara karşı bütün yasal yolların tükendiği noktada kamu vicdanına çağrıyı amaçlayan bir eylem türüdür. Düşünen kendisiyle barışık yaşamak isteyen “onur”dan hala haberdar olan insanların daha vahim toplumsal felaketlerin önüne geçmek için başvurabilecekleri bir çaredir.”
Belirsizlikler yaşıyoruz aslında gelecekle ilgili kaygılarımız bizden bağımsız büyüyor adeta. Oysa bizlere olaylar farklı tablolar çizilerek gösteriliyor. Beklentilerimiz günü kurtarmaktan öteye geçemez oldu. Değer yargılarımızı gittikçe boşaltırken sıklıkla şahit olduğumuz olayların başında gittikçe bozulduğumuzu teyit eden olaylar sinsilesinin artçı şoklarını henüz atlatamadan olayların görünenden fazlasını kapsadığını gösteren gerçek depremlerini yaşıyoruz.
İşte sivil itaatsizlik,gündelik ilişkilerimizde bizi bir arada tutan ahlaki ilkeleri(haksızlıklara karşı çıkmak, yalan söylememek, sahtekarlık yapmamak,sözümüzü tutmak yaptığımızı sahiplenmek..vb) politik düzeye taşıma, o düzeyde geçerli kılma çabasıdır. Sistemin geneline değil tekil haksızlıklara yöneliktir. Alenidir.
Bu yola ancak sonuç getirecek yasal yollar denenip tüketildikten sonra başvurulur. Çünkü sivil itaatsizlik eylemcisi var olan anayasal düzenin temel ilkelerini ya da toplumsal sözleşmeye esastan itirazda bulunmaz. Tersine,bu temel anlaşmanın ilkelerinin çiğnenmesinden duyduğu kaygıyı dile getirmek için bu yola başvurur.
Bu anlamıyla sivil itaatsizlik yasadışı ancak meşru bir eylemdir. Hem yasadışı hem de meşru nasıl demeyin herkes elini taşın altına koymalı bence. Demek ki hem yasadışı hem de meşru bir eylem yapacağız bu ince çizgiyi yakalamak zor bu diyalektiği oluşturmak da öyle.
Bu yüzden sivil itaatsizliği terörle anarşiyle karıştırmamak adına taşları yerli yerine koymak gerekiyor. Pasif direniş gibi algılayanları da hemen uyarmak gerekiyor pasif direniş amacından sapıp farklı mercelere çekilme ihtimaline karşı sivil itaatsizlikte hukuk devletini koruma hatta geliştirme güdüsü var.
Gandhi “Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım der.”
?Sivil itaatsizlik, bir kamu yararını öne çıkaran idare ile iletişim kurmak isteyen ve bu özelliğiyle idarenin körleşmesini engelleyen özgeci bir yurttaş eylemidir aslında. Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz, sivil itaatsizlik eylem tipleri bakımından Türkiye?nin zengin bir ülke olduğunu bunun en iyi örneklerini Türkiye?de kamuoyunun çok yaratıcı olduğuna dikkati çeken Prof.Dr. Ökçesiz,
?Eczanelerin kepenk indirmesi, başbakanın önüne yazar kasa atılması, Başbakanlık?ın veya Cumhurbaşkanlığı?nın önünde soyunulması, Bergama köylülerinin ve Cumartesi annelerinin eylemlerinin, sivil itaatsizlik eylemlerinden örnekler olduğunu? belirtiyor.
Prof. Dr. Ökçesiz, sivil itaatsizlik eylemlerinin bir itaatsizlik eylemleri olmakla beraber, sivil bir itaati mümkün kılabilecek bilinçlenme tarzı olduğunu da vurguluyor.
Her ne kadar Ethem Mahcupyan Sivil itaatsizliği bize uygun düşen bir muhalefet türü görmese de bu direnişin merhalelerini birlikte geçmek aslında elimizde çünkü mahcupyan?ın dediği gibi çağımızın en etkili siyasi süreçlerini üretmiş bir yaklaşımdır bu bir bakıma…
Gücünün temeli, otoriteye olan direncin pasifist bir ısrarla bütünleşmesinden kaynaklanıyor. Sivil itaatsizlik, devrimi ?yapmak? üzere değil, bizzat iktidara ?yaptırmak? üzere yola çıkan bir yaklaşım.
Bu nokta sivil itaatsizlik eylemlerinin ironisini de ortaya koymakta: Bu açıdan sivil itaatsizlik bir toplumun, kendi aydınları vasıtasıyla özgür bir toplum olmak üzere pasifist yöntemlerle yasaları bilinçli ve ısrarlı bir biçimde ihlal etmesini ifade eden sürekli bir uyarı sistemi gibi çalışmakta.
“Buradaki kritik nokta itaatsizlik eylemini sürdürenlerin gösterecekleri sabır… Belki de devlet bu aydınları bilerek sınıyor. Çünkü ne de olsa devlet kişilerden daha sabırlı! sivil itasizliğin en önemli kurallarından biri genelde düşmanlıkları derinleştirmek için değil,düşmanlıkları gidermenin ,karşıtı yok etmenin değil ikna etmenin bir yöntemi olarak düşünüldüğü için,şiddet kullanmak sivil itaatsizliğin hedefleriyle uyuşmaz.”
Ortak adalet anlayışına kamu vicdanına yönelik bir çağrı sivil itaatsizlik çoğunluğa yapılan bir çağrı,gönderilen bir mesajdır. Bu çağrı toplumda kamusal (ortak) bir adalet anlayışının varlığını temel alır. Kendisine ortak adalet anlayışını /kamu vicdanını temel alan sivil itasizlik edimi bireysel çıkarlar ya da toplumun diğer üyelerinin haklarının gaspına yol açacak grup çıkarlarıyla gerçekleştirilemez.
Sistemin geneline değil tekil haksızlıklara karşı ortak eylem yani sistemin tümüne yönelik bir karşı çıkış sözkonusu değildir. Sistemin genelde adaletli olduğu varsayılır.Bu anlamda sivil itaatsizlik ideolojik birliktelikleri gerektirmez.
Aslolan karşı çıkılan ya da istenen şeylerde ortaklıktır. En yerinde sivil itaatsizlik tanımı, Irkçılıkla canından olma pahasına mücadele eden Martin Luther King şu söyleminde gizlidir: “yaşamımız, önem vermemiz gereken olaylara karşı sessiz kaldığımız gün son bulur.”
Farklı bir deyişle düşünsel düzeyde genel bir örtüşmenin değil kısmi bir çakışmanın varlığı yeterlidir.Çünkü çok farklı ideolojilerden yola çıkarak somut bazı sorunlarla ilgili aynı sonuçlara varmak mümkündür örneğin nükleer silahların konuşlandırılmalarına karşı Avrupa?da yapılan eylemlerde sosyalistlerin ve yeşillerin yanında kimi dini gruplarda yer alıyorlardı.
Hannah Arendt, Tocqueville?den aktararak “Amerikan demokrasisinin ?dehşet verici bir gerçekliğinin” siyahların Kızılderililerin başlangıçtaki sözleşmenin dışında tutulmaları olduğunu söyler. Arendt ?e göre bu,Amerika?nın ancak Yurttaş Hakları Hareketi ile açık bir biçimde gözler önüne serilen çıkmazdır.”
Göçmen ülkesi Amerika ?ya sonradan gelen bütün insanları için ?hoş geldin?törenleri yapılmış ancak siyahlar ve kızılderililer ,yani o toprakların yerlileri bu kabul/tanıma jestinin?dışında tutulmuşlardır.
Arendt sanki Türkiye?yi anlatır gibidir : Balkanlar‘dan ya da Kafkaslar‘dan gelen bütün göçmenlere ?Hoşgeldin”denilirken,bu toprakların yerlileri Kürtlerden Alevilerden bu tanıma kabul jestinin esirgenmesi Türkiye?nin de ?dehşet verici gerçeğini?oluşturmaktadır.
Daha yakın bir örnek olarak ? henüz sivil itasizlik eylemine dönüşmemiş olsa da- Yakup Çoşar ?a göre Kürt meselesinin çözümü konusunda solun bir kesimiyle İslamcı bazı gruplar arasındaki yakınlaşma ve ortak çabalardan söz edilebilir. Bu yüzden de itaatsizlik eylemi ?klasik? partiler aracılığıyla yürütülemiyeceğini ifade eder. Çünkü bu partiler insanları ortak bir dünya görüşü etrafında bir araya getiren kalıcı örgütlenmelerdir.
Demokratik rejimlerde sivil itaatsizliğin esas olarak düzeltici bir fonksiyonu vardır. Buralarda sivil itaatsizliğe başvuranlar,karşı çıkılan devlet icraatının herkesi bağlayan anayasa ya da toplumsal sözleşmeye aykırı olduğunu,bunun için değiştirilmesini düzeltilmesini isterler. Başarılı olmaları durumunda da bu düzeltmeler gerçekleşir ve sistem asli unsurlarıyla işlemeye devam eder.
Ahmet İnsel ?e göre, “Türkiye?nin siyasal sitemi tanımlanan anlamda ifade özgürlüğü yoktur,mahkemelerin bağımsızlığı(en azından DGM ?ler için) söz konusu değildir,kişinin bedeni ve psikolojik bütnlüğünün dokunulmazlığı ilkesi günlük olarak ihlal edilmekte,farklılık ilkesi (azınlıkların tanınması ve hakların güvenceye alınması)kabul edilmemektedir.”
Göreli olarak serbest seçimler yapılmasına rağmen ?MGK hükümet içinde asli konularda karar yetkisini haiz en önemli grubu?oluşturmaktadır. Düzen mutabakata değil ne olduğunu esas olarak Ordu?nun ya da Ordu içinde bir çevrenin tesbit ettiği Kemalizm adlı resmi ideolojiye dayanmaktadır.
Martin Luther King “ben vicdani muhasebe sonucu haksız gördüğü bir yasayı ihlal eden ve vatandaşlarının vicdanlarını sarsmak ve söz konusu yasanın haksız olduğu konusunda gözlerini açmak şartıyla cezayı kabullenerek hapse giren bir kişinin, yasaya en büyük saygıyı gösterdiğini iddia ediyorum”derken sivil itaatsizilin örnek timsallerinden olduğunu teyit ediyor.
Son sözü yine büyük ruh anlamında Mahatma adıyla anılan Gandhi?ye verelim;
“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…”
O halde kendi değerlerimizi yaşatmak için bilinçlenelim, hatta inadına siyasallaşalım, bu meşru suçu zevkle işleyeyip kaderimizi değiştirmek için, hadi gelin hep birlikte hayali gerçekleştirip birer sivil olarak itaatsizleşelim.
*”Kamu vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik” Yazarlar:R.Dworkin,M.L. King, J.Rawls,Henry David Thoreau,Johan Galtung,Hannah Arendt,Jürgen Habermas. Ayrıntı Yayınları
Sevgili Afo,
Hadi buyur gel?
Jan Dark ol da gel?
O?na Bu?na yaslanmadan gel?
Sivil İtaatsizlik bayrağını kap ta gel?
Boyuna, posuna, maddi ve manevi gücüne bakmadan yola çık ta gel?
Geliyoruz? Diyorsun.
Hadi buyur önce sen gel?
Yola çık ta görelim gelişini?
Geliyoruz? dediklerin de geliyor mu gelmenle?
Yoksa Hoca Nasuriddin gibi tek başına mı geliyorsun?
Koca Hünkar Timur?un karşısında yanlış kalışını gör de gel?
Dillerde değil, icraatta görelim ve hep beraber gelenlerle gelelim?
Dedim ya bu topluma, bu eğitimsiz ve bencil kalabalığa güvenip geliyorsan(nız), nevaleni bolca tut ta gel?
Meşhur sözü hatırlatmadan edemeyeceğim? ?GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER??
Afocan, yola çıktığın gün; haber ver? Seninle gelirim? Bari hakiki bir takipçin olur? Sakin laikçi, sahte atacı ve ulusalcılara güvenme? ?kaçenayimizvar.com? da gördük. Gittiler akp ve Hoca Efendi?ye yakın birilerine (milyon dolarları görünce) çözülüverdiler?
Sen sen ol? Geleceğin zaman kendine güven, başkalarının iplerine sarılarak ?sakın- ülkemizin karanlık kuyularına inmeye kalkma? Valla menfaatler karşısında ipi, seninle salıverirler? Toplumu iyi analiz etmek lazım Sevgili Jan Dark Afo!..Buranın suları tehlikelidir. Adamı hemen satıverirler. Gemini batırırlar? Hiç uğruna malından olursun. Zaten yüzme de bilmiyorsan! Canından da olursun? Bak yaz mevsimi geldi ve geçiyor!.. Keyfine bak!.. Hayatını dolu dolu yaşa? ?iç bade, sev güzel? var ise akl u şuurun? Dünya batmış ha batmamış ne umurun?? işte, bu şairi de hafife alma..Bence kulak ver. Dün geçti. Yarın meçhul!.. O halde bugüne bak!.. Yozlaşmış bir toplumda, adamı üç kuruşa satarlar.
Halen gelmeye kararlı mısın?
Selam ve Sevgiler
Biz ancak hepimizi etkileyen bir durum olduğunda biraraya gelen bir topluluğuz. Kurtuluş savaşı gibi. Bunun sebebi ise bilinçli bir toplum olmayışımız. Bunun cahil olmakla alakası yok sadece uyanık geçinmekle alakası var. Biz dalın ucundaki meyveye ulaşmak için çabalarız ta ki yaptıklarımız veya göz yumduklarımız bindiğimiz dalın kopmasına kesilmesine kadar. Bence kimse uyumuyor hatta herkes uyanık geçiniyor.
Çok basit bir örnek vermek istiyorum. Amerika’da geçtiğimiz sene sonu başlayan ve bu sene Oscar ödüllerine kadar devam eden bir senaryo yazarları grevi vardı. Amaç internet üzerinden elde edilen kardan pay alınmasıydı. Yapımcı şirketler ve tv kanalları bu tür gelirleri senaryo yazarları ile paylaşmak istemiyorlardı. Bir grev düzenlendi ve herkes buna destek oldu, aktörler, aktrisler bazı program yapımcıları, sunucuları dahil olmak üzere. Altın küre ödülleri bu yüzden çok sönük geçti. Oscar ödüllerinde aynı şey yaşanmasın diye anlaşmaya varıldı sonuç olarak.
Nasıl Tüsiad ve sermaye sahipleri ekonominin gidişatı için AKP’yi destekleyip, “Velev ki” ile başlayan kriz sürecinde çark ettiyse, biz ancak ucu bize dokunan olaylarda sesimizi çıkartır, ilerde muhtemel sorun yaşayacaklarımızı göremeyiz. Kendimizi uyanık zannederiz. Oysaki esas uyanıklık ileride sorun çıkartabilecek yanlışlara dur diyebilmektir. Böylece aslında çıkarlarımızı uzun vadede korumuş oluruz.
Gilman?a
İşte tam da benim dediğim gibi önce gücümüzü uyku numarası yapanları uyandırmakla harcayacağız.Mesela sizden başlayabiliriz.İnsan ülkesi için fedakarlık yapmalı bence.Eğer sizin gibi düşünüp yerimizde sayarsak işte o zaman halimiz duman.
Ona buna kalmak değildir bunun ismi.Toplu hareket etmektir.Nasıl ki bir işyerinde toplu grev yapılıp haklar aranıyorsa buda onun gibidir işte.Gerçi siz sadece kendinize göre hareket etmişseniz grup çalışmasını bilmiyorsanız bekleyin biz geliyoruz sizde bu arada öğrenmiş olursunuz.
BEKLEYİN KURTARICILARINIZ GELİYORRRR.
Mahatma Gandhi bizi (İNSANLIĞI) yok edecekler şunlardır der: “İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.” İŞTE BÖYLE BİR TOPLUMDA YAŞIYORUZ. VE DEĞİŞMESİ İÇİN BENCE EN AZ BİR YÜZ YIL GEREKMEKTEDİR?
Saygıdeğer Yalım, yazınız dopdolu. Uzun, uzun olduğu kadar da ağır. Yani yazınızı gel-gitlerle okumud? Hem EVET, hem de HAYIR dedim.
Evet; yukardaki değerler doğru. Hayır; Bu ülke BİTMİŞ!.. Düzelmez ve düzeltilemez!.. 300 yıldır süregelen bir tefessüh var? Hayatlarımızı bu paslı dişliler arasında harcamaya ?bence- değmez?
Kendi adıma, zaten şu an sivil itaatsizliği ?belki 10 yıldır- yaşıyorum. Ama nereye kadar? Tek doğru, tek haklılık, tekçıkış yolu bizim bildiklerimiz midir? Çoğu kimse ?bireysel anlamda- bizim gibi düşünürken, bu köhne sistem, bu adaletsiz düzen, bu hayvani yaşam tarzı ve kara cahalet neyle ve nasıl izah edilebilir?..
Devasa dişlileri olan dünyayı, bildiğimiz doğrular istikametinde nasıl çevireceğiz? İnsanlık tarihi boyunca hep kışlar ve baharlar yaşanmıştır? Karanlıklar ve Aydınlıklar yan yana olmuştur. Çirkinlikler ve güzellikler iç içe girmiş durumdadır.
Dünya toplumlarını bıraktık!.. Kendimize bakalım? Dedim ya, insanlığı ve insanlığa ait erdemleri öğüten asırlık paslı dişlileri ?sivil itaatsizlik- adına nasıl durduracağız!..
Gandhi amcamın yukardaki düşüncesini alın toplumumuza giydirin. İşte biçilmiş bir kaftan?Bu ülkenin müslümanı Müslüman değil, koministi kominist değil, laikçisi laik değil..
İşin kötü tarafı, sivil itaatsizlik adına! Kantarı bozuk adaleti düzeltmeye çalışanları, düzeltiveriyorlar?Kötü toplum yapısını değiştirmeye çalışanları değiştiriveriyorlar?
Bu ülkenin ne adalet sistemini, ne de toplumsal değerlerini? Hiç birini kabul etmiyor, reddediyorum. Kendi doğrularım var. Kendi adalet sistemim var. Bu bozuk sistem insanlarımızı ya siyah, ya beyaz imal ediyor. Farklı renk ve kokulara izin vermiyor. İnsanlarımız yüzyıldır MANKURTlaştırılıyorlar.
Ve sonuç olarak; toplumun inanç ve değerlerini reddediyorum. Sadakatin, cesaretin, fekakarlığın ve doğruluğun olmadığı kaypak ve kullara kulluk eden şahsiyetsizler toplumunda yaşıyoruz!.. Sivil itaatsizliği deneyeceklerin her şeyi? reddedilmeyi, cezalandırılmayı, hapsi, yaralanmayı hatta ölümü dahi göze alması gerekmektedir. Var mı aramızda böyle yiğit erker ve yiğit kadınlar? ?Gemisini yürüten kaptan?? mantığıyla hareket ediyor ve menfaatlerimizden ödün vermiyoruz? Verenler adeta Donkişot olmaktadır? İşimizi, aşımızı, eşimizi feda edemiyor ve söylediklerimiz ancak dillerimizi yormaktadır?
Velhasıl-ı kelam.. bu hamur çoookk su götürür?
Bir yorumcu, ?sivil itaatsizlik için var mısınız?..? diye sormuş.. Sevgili yorumcu; O?na Bu?na kaldıysan yandın!.. Kendin buyur yola çık!.. Arkandan gelenler geldi? Gelmeyenler olursa da aldırma? (Ya geri dön, ya da hadi? anca gidersin? (Maalesef toplum, yani bizler buyuz?) Hep bir kurtarıcı bekleriz. Kendimizi görmeyiz!..
Selamlar
Halk olarak uyumuyoruz galiba uyku taklidi yapıyoruz yoksa şimdiye kadar uyanırdık pardon uyanırlardı.
Birkaç uyumayan insanla olmuyor.Herkesin birlik olması gerekiyor.Yoksa halimiz gerçekten kötü.Neden anlamak istemiyorsunuz. Mahatma Gandhi dediği gibi bizde hepsi var ve biz hiçbir şey yapmadan öylece duruyoruz.
Ben gösteriye direnişe her şeye varım kısacası.Uyku taklidi yapanları bile uyandırmak için gereken neyse yapmaya hazırım ve o kadar sabrım olduğuna da inanıyorum.Yoksa gelecek kaygısı falan kalmayacak hiçbirimizde çünkü gelecek olmayacak.
Ülkemizde her şeyi kendilerine göre öyle güzel ayarlıyorlar ki tereyağından kıl çeker gibi.Tertemiz hiçbir yere bulaştırmadan.Çıkan yasalar yapılıyormuş gibi gösterilip yapılmayan işler mesela.Çıkartılan yasalar kendilerine olduğu için hızlı ve temiz yapılıyor.Ya diğer işler?
Bizden sonraki nesile ne vereceğiz hiç düşündünüz mü?
Günü kurtarmayı bırakın.geniş düşünün.geniş düşününce zaten günde kurtulmuş olacak diğer günlerde kurtulmuş olacak.Yoksa yeni nesil arkamızdan dua yerine küfür edecek.
Ben taşın altına elimi koyuyorum ve sizleri de bekliyorum.
HADİ HEP BERABER YAŞANILABİLECEK TÜRKİYE İÇİN İTAATSİZLEŞELİM. VARMISINIZ?
Yazınızı okuyunca ezilen horlanan hakları çiğnenen insanımızın; umursamazlığını vurdum duymazlığı adam sendeciliğini düşünmeden edemiyor.
Ve bu dopdulu insanınımızı anlatan yazının kenarına Nazım ustanın bu şiirini iliştirmek yazınız gibi insanlık borcu oluyor?
Saygılarımla?
Dünyanın En Tuhaf Mahluku
Akrep gibisin kardeşim,
sorkak bir karanlık içindesin akrep gibi…
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim.
Bir değil
beş değil
milyonlarcasın malesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin
ve adeta mağrur koşarsın sahneye
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içinde olup,
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende
ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek
ve hala şarabımızı vermek için
üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin
demeğe dilim varmıyor ama
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım Hikmet
Sivil toplum kavramının bu günkü anlamı toplumun siyasi otoritenin baskısından kurtulmasıdır.Sivil toplum; farklılaşmış ama aralarında sağlam bağlar bulunan grupların bir bütünüdür.Ancak günümüz Türkiyesi ne yazıkki bundan yoksundur.Bireyler arası sivil örgütlenme bağları gevşemiş hatta bununlada kalmayıp çözülmeye başlamıştır.Onu çözülmeye terk eden bireyler -ki yani biz- önümüze konan herşeye tamam demeyi öğrenmişiz.Eskiden gözaltına alınma süresi 24 saatken, bugün devlet hiçbir mazeret göstermeksizin bireyleri 22 gün boyunca gözaltında tutabilir.Memleketli artık yalnızca para-piyasa derdine düşmüş hak hukuk unutulmaya yüz tutmuştur.Modernleşmenin sivil toplum a varma ile oluştuğu bir dünyada insanımız kendisine üyelik kartlarını soran bir turiste: world,bonus, acsess, cardfinans..vs diye sıralayıp gösteriyorsa vay halimize! George Orwell’in 1984 korku ütopyası geçekleşmeden önüne geçmeliyiz.Aksi takdirde bizden sonra gelen insanlar jurnalci, korkak ve tepkisiz olcaklar. Bence artık bi yerden başlamalı herkes bi ipin ucundan tutmalı..
Türkiyede 12 eylül cuntasının oluşturduğu yapılanma hiç birşeye karışma, olaylara müdahalede bulunma, devlet için herşey mübahtır sen sesini çıkarmadır. Bu yapılanma ile insan için yapılan ?Homo sapiens: düşündüğünün üstüne düşünebilen insan”? tanımının bile çiğnendiği, türkiyede düşünmeyi dahi suç sayan yasaların ortaya çıkmıştır. Tabi hafızası silinen geçmişi ile bu derece bağları kopartılmış bir halk doğal olarak medyanın ve bir dizi siyasetçinin etiği ile hareket etmektedir. Kendi bireysel ahlaki değerlerini ön plana çıkaramadıkları için olsa gerekki hiçbir şeye tam anlamıyla bir tepki oluşturamamıştır. Bu nedenle sizin bu cesaretli yazınız daha bir önem taşımaktadır. Değer yargılarını ve bildiğin şeyleri yasal olmasa bile savunmaya çağırıyorsun. Bu bir nevi geçmişin ile bağ kur demektir. Haksızlıklara karşı sen de bir duruş sergile demektir. Bu cümleleri daha bi çoğaltıp, bir çok kişinin toplum mühendisliği yapmak kolay zaten iki kelime okuyan hemen toplumu eleştirmeye başlıyor gibi eleştirilere maruz kalmamak için bırakıyorum.
Sivil itaatsizlik halkın topyekün bir duruş sergilediği durumlarda yasa koyucuların ve yanlışı savunanların önünü tıkamaktadır. Bir örnekle ?İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerce işgal edilen Danimarka’da, Nazi yönetimi Yahudileri kolaylıkla ayırt edebilmek için, onları, arkasında altı uçlu sarı yıldız bulunan giysiler giymeye mecbur etti. Danimarka halkı, Yahudilere karşı çıkarılan bu yasayı kabullenmedi. Aralarında kralın da bulunduğu hemen herkes, sırtı sarı yıldızlı giysilerle çıktı sokağa. Danimarka halkının bu tavrı, Yahudilerin tanınmasını da imkansızlaştırdı. Naziler, hareketin lideri olarak gördükleri Danimarka kralını gözetimleri altında tutabilmek için onu çok hasta olduğunu açıklayarak, kralı saraya hapsettiler. Ancak Danimarka halkı, ülkenin hemen her yerindeki çiçekçilere gidip krala gönderilmek üzere buketler hazırlattılar. Kısa sürede günlük hayat işlemez duruma geldi. Sonuçta, çiçek taşıdıkları için insanları tutuklayamayan Nazi yönetimi, kralın aniden iyileştiğini bildirmek zorunda kaldı.? Tabi bu örnekler dünya genelinde çoğaltılabilir.
Şemdinli İddianamesi’ni hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya eğer kendisinden beklenildiği gibi bir iddaaneme hazırlasa idi bugün belki de mevkisinde terfi etmiş olacaktı ama iddanamesini ahlaki bir sorumlulukla hazırladığı için görevinden alınmıştır.
Son olarak sivil itaatsizliği çok daha farklı bir kulvarda yürüten savaşa karşı farklı bir duruş sergileyen vicdani retçilere de değinmek isterim. 15 Mayıs. “Dünya Vicdani Ret Günü” ya da diğer adıyla “Vicdani Retçiler Günü” tavırlarını kabul edip etmemek bir yana sadece savaşa hayır ve mücedelelerine selam diyorum. Kim bilir belki istedikleri sadece genarelleri ile dalga geçen bir ülkedir.
Ahmet Altan?ın İçimizde Bir Yer kitabından? Generalleriyle dalga geçen memleketler. Bir karikatür çiziyorlar, üç karelik bir karikatür. Kahkahalarla güldürüyorlar beni.
Birinci karede, siperde yatmış askerler görülüyor, başlarında generalleri ile bekliyolarlar.
İkinci karede komutanları, ellerinde kılıcıyla siperden fırlayıp, ?hücum!? diye bağırıyor.
Üçüncü karede, ileri fırlamış komutanlarını siperdeki bir yerlerinden bir milim bile kıpırdamadan askerler,?bıravo!? diye bağırarak alkışlıyorlar.